Sonntag, 13. Juni 2010

Sans ve Sayilar

hayat ikinci bir sans vermez insana.
birincisini hic yasamamis olmak gerek.
zira, sansla karsilasilan anin da farkinda olmaz insan.
bu benim sansim demez, bilmez.
hal bu iken, nasil tutarsin sansin iplerindne sIkI sIkI. nasil gecirirsin tirnaklarini etine?
nasil anlasilir, o anin, O AN oldugu? neye benzer, ne hissettirir?
ve nasil bilir insan hayatinda ki o tek anin gecip gecmedigini, ki gecmis ise beklemesin bosuna. her firsati büyük sansi bilmesin, her kapiyi calmasin. yeyip bitirmesin kendini.

benim öyle bir anim oldumu, bilmiyorum. söyle bir düsündüm de, ne gibi büyük anlar vardi hayatimda diye. bir sey bulamadim, kil payi kazanilmis yorgun zaferlerden baska. kazandim belki ama cogalmadim. sanki hep bir avuc kaldim.

hayat okulu gibi dillere tatsiz bir sakiz olmus bu deyimi kullanmak istemezdim...
ama, eger hayat bize not verecek olursa, kac olurdu notum acaba. neye göre ölcerdi bizi hayat?

gösterdigin cabalarin toplamini, elde ettiklerinin yüzdesiyle carpip, hayal kirikliklarini cikarip mutlulugu eklersen... ve cikan rakami, eskimis ruhunun birden kücük parametresiyle carptiginda, ne kalir geriye koca bir sifirdan baska...

sayilarla aram hic iyi degildir zaten... bol sifirlilarla hele...
tek kisiyim, bir isim var, bir dairem, bir annem, bir kardesim, bir kac dostum, bir kac sarkim, oraya buraya karaladigim bir kac önemsiz yazim, birden kücük umudum...

bir de hic olmamislar...


Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen