Donnerstag, 25. August 2011

mutfak

misafirlerim gitti. yendi, bitti, silindi, yikandi. sanki o mutfakta bu gün tencereler kaynanamis, tavalar da yaglar erimemis, lavaboda bir sürü yesillik, ot, salata, sebze, meyve yikanmamis gibi. silindi izler. geriye kalan ise tatli bir yorgunluk. bugün cok mu güzel gecti? HAYIR. tabii ki HAYIR. fakat ne zaman böyle cok iyi olmasam kendimi mutfakta buluyorum. birilerini yemege davet edip, bir hisimla girisiyorum yemeklere, sanki hayatimda ters giden herseyin hincini mutfaktan cikariyorum.

bugün
90 dakika
2 ana yemek (biri tavuklu, digeri kirmizi etli)
2 aperativ
2 ara sicak
desert

voi la

ne hos bi telas, ne hos bi ugras. ne cabuk sonuc. ne lezzetli.
en basit en essential sey. YEMEK.

eskisi gibi yaptiklarima abanmiyorum da artik. mutsuz ve sisman olmak daha beter bisey cünkü, biliyorum. tadina baktigim icin mi bilmem, yaptiktan sonra yemek gelmiyor icimden.
ama bir o kadar da seviyorum yiyenleri izlemeyi.

mutfak evet, su aralar stresimi attigim, tatli tatli yoruldugum tek yer.

mutfak.

Dienstag, 16. August 2011

ben ne zaman ...

ben ne zaman yazsam, bitti yazilan
ne zaman görsem bir kusu, o an ucup gitti
ne dilesem tanridan, kabul görmeyen dilekceler cöplügüne atildi
ne gecirsem aklimdan, aklim kalmadi
.
.
ben ne zaman görsem, gözüm karardi
ne zaman baksam, gözüm yol cekti
ne zaman sevsem,
ne zaman
ne de yol
sevdigimi bana getirdi
.
.
ben ne zaman öpsem, dudagim yandi
ne zaman öpülsem, icim almadi
ne zaman gülsem, icim agladi
ne zaman Özdemir Asaf okusam...
.
.
neyse
o da baska bir zaman

Sonntag, 14. August 2011

severek mi seviserek mi?

annen seni sadece seviserek mi dogurdu yoksa gercekten severek ve isteyerek mi?


bu soru kafami kurcaliyor cok zamandir.



annenin hamile kalmasi, hamilelik zamani, dogum öncesi ve dogum aninda ki ruh sagligi / bozuklugu, mutlulugu / mutsuzlugu isliyor cocugun da kanina.



eger mutsuzsa anne, hatta (bu kocasi olsa bile) tecavüz edilmisse anneye, dayak la gecirmisse hamileligini, annenin acisi kanina islemisse sen daha dogmadan, vay senin haline...



care yoktur, istedigin kadar cabala dur. olmaz, olamassin, mutlu olamassin.



ne cocuklugun, ne ergenligin ne de yetiskinligin de sevildigini ve istendigini hissersin.



kendi kendine aciklayamassin o hic gitmeyen hüznünün ve melankolinin sebebini.



annen üzülmüsse, sen de üzülürsün.



bu sanki anneden kiza gecen bir lanet gibidir.



belki sen, mutsuzlugu kanina dogmadan islenmis cocuk, mutlu olmayi azicik ucundan basarip, severek, seviserek ve isteyerek bi cocuk dünyaya getirirsen bu lanet zincirini kirarsin.



yeni, temiz sayfalar acarsin soy agacina.




Donnerstag, 11. August 2011

dogru kadinlar la konusmali genc kizlar

hata yapmis ve pisman olmamis kadinlarla konusmali genc kizlar, hayata karsi cesaretli duruslarini örnek almali bu kadinlarin.

düz yollarin güvenli patikalarin da, yanlarin da yavsak esleri ve veletleriyle ekmegin fiyatini bu güne dek ögrenmemis kadinlar la degil, batip cikmis, tekrar batmis, hüznüyle dimdik kadinlarla konusmali genc kizlar.

terk etme cesaretini göstermis, terk etmis, edilmis, gurursuzca sevmis, severken terk edebilmis, icmis, batmis, cikmis ve hüznüyle dimdik kadinlarla konusmali genc kizlar.

yasamis kadinlar la konusmali.
yasarken hayati ve üzerine üzerine giderken, en aglanasi durumlar da bile kirmizi rujunu sürmeyi ihmal etmemis kadinlar la konusmali.

sigarinin dumanini tüttürebilen, sarabin iyisin den anlayan kadinlarla konusmali genc kizlar, sarabin icine düsebilen. sarap gibi kadinlar la.

bekaretini ruhunun ve bedeninin bir deli asiga birakmis kadinlar la konusmali genc kizlar, asklari ve inanclari ugruna sehirler terk etmis kadinlar la. yetmis, yetebilmis, dilenmemis, kendini güvence ugruna kiraya vermemis kadinlar la konusmali.

kizmizi ojeli ayaklari gezmis kadinlar la konusmali genc kizlar, yürüyerek bi kenti kesfetmis tek basina. yanin da bir ikinci kisiye ihtiyac duymadan dolasmis kadinlar la konusmali genc kizlar, yalnizliklariyla yanliz olmayan kadinlar la.

sarki söyleyen kadinlar la konusmali genc kizlar, kederlenmekten zevk alan kadinlarla. hayatlari bitmeyen bir sarki olan kadinlar la konusmali genc kizlar, hicaz makamina yakisan kadinlar la.

onlara sormali hayati genc kizlar, onlar dan ögrenmeli.

Mittwoch, 10. August 2011

lotto

bana
vur
öyle
bi
vurki
felegim
sassin

amin!

Dienstag, 9. August 2011

balik

en ummadiginiz an da, en umutsuzken gelirmis baliklar

bir balik geldi

öyle bir geldi ki

hosgeldi

hem de cok hos geldi


Montag, 8. August 2011

kadife ve tarzan

kadife prenses o aksam kendini saraba vurmus yine evinde kendi kendine demlenmis, demlenen bir cay gibi bütün düsünceleri, kederleri su yüzüne vurmus
hava sogukmus, prenses balkonunda sonbaharin habercisi soguga inat, battaniyeyle oturmus, icmis sarabini
habire ayni sarkilari dinleyip durmus, ayni sarkilari ilk defa dinleyen biri gibi hayretle "ne güzel sarki, ne güzel anlatmis" deyip durmus kendi kendine
prenses bugün cok yogunmus, cok duygusal
uzun zamandir görmedigi bi arkadasiyla karsilasmis
arkadasinin bi bebegi olmusmus, ve o bebegi kollarina aldiginda duydugu his prensesi öyle duygulandirmis ki, gözlerinin bebegine oturan bir kac damla yasa engel olamamis, öyle sevinmis ki prenses, öyle duygulanmis ki hala sevdigi arkadasini ve bebegini, ve serceleri ve dünyanin bütün hayvanlarini, Allahin yarattigi bütün o muhtesemlikleri düsünüp duygulanmis
biraz da onlara icmis bu gece, onlara hayret etmis, sanki ilk defa bir serce görür gibi, ilk defa bir bebegin nasil bir mucizeyle dünyaya geldigini, hayat buldugunu anlar gibi, anlayamaz gibi, öylece hayretler icinde icmis

cekirdege can veren tanriya sükretmis, onun mükemmelligi karsisinda kendini öyle aciz, öyle caresiz, öyle kücücük hissetmis...

öyle sükretmis bu gece

ve üsümeye baslamis

galiba soguk almis dünkü yagmur macerasindan

simdi ise kafasi güzelmis, güzelmis

öyle istemis ki bu kafayi paylasmayi

tarzan ise kendi ormanin da, prensesten bihaber

tarzan kendi ormanin da, prenses kendi ormanin da

öyleymis

bu hikayelerin sonu nereye gidermis

bu bir hikayemiymis ger gece kücük kizlara anlatilan iyi uyusunlar diye

hikayemiymis tarzan, yok sa gercek mi, dokundugunda kaybolurmuymus tarzan

yoksa varmiymis gercekten, kendi kafasinda kurdugu bir kahramanmiymis yoksa etten, kandan, damardan bir adammiymis bu tarzan

kadife varmis ama

hem de en yogun halinde su an...

Donnerstag, 4. August 2011

der gibi...

anladiginiz üzre is yerindeyim, aslinda pazartesinden beri is yapmadigim göz önünde bulunduruldugun da, banka dinlenme tesislerindeyim de diyebilirim. is var olmasina da acelesi yok, son dakka golü atip kahramanlik hislerine kapilmak istiyorum.

su allaanbelasi ülke, aci vatan ve bir diger adiyla da Alamanya dan kurtulabilmek icin borcumun bitmesi gerek. Bu nedenle kendime hafta sonlari calisacagim bir is ariyorum arkadasim.

Yaptigim is bas-vurulari ise insanin kafasini duvarlara-vurulasi:

1. Bir araba parcasi üreten sirketin yepisyeni bir parcasini piyasaya tanitim, satis ve pazarlama icin aradigi baagyan elaman pozisyonunda aradiklari özelliklerin arkasinda yatan gözellikler

- pirezentibil (mini etek, baldir bacak göster der gibi)

- kendine güvenli (ürettigimiz mala güven yok bari baldirin bacagin güzel olsun der gibi)

- satis tecrübeli (parayi almadan mali verme salak der gibi)

- düzgün konusabilen (agzin laf yapmassa bu boku nasil satacaksin der gibi)

- esnek calisma saatli (mal tanitmaya mi gittin, adamlar kararsiz sa tabikiside yemege cikacaan, icki tekliflerine hayir demeycen, elma suyu kusup, beyaz sarap ictim diyecen der gibi)

- istikrarli (mali tanittin, adamlar size döneriz dedi, basacaan telefonu, basacaan imeyli, biktiracaan, ve tabii ki kibarca ve mini eteginle der gibi)

- provizyon bazinda (sattinmi alirsin parani, satamassan bize ne der gibi)

- sorumluluk sahibi (hafta sonu isim var, annem hasta, görümcemin cocugu oldu, karnim agriyo baska efinime söyliyim partiye davetliyim dersen bozusuruz...)


der gibi...

sümüklü ugur böcügü ve psikolog teyzemin tedavi önerisi

teyzeme giden yolda yagmuru firsat bilen yüz bin tane salyangoz gördüm. irili ufakli, grili beyazli. hepsi evini sirtlamis. usul usul ama özgürce, en kiymetli üc bes esyasini sirtina almis gibi... kiskandim. ben de sümüklü böcük olmak istedim oracikta. hem neden bu sirin heycanciklara sümüklü derler onu da anlamadim. en miniklerinden birini elimin üzerine koydum. tutuntu tenime, elimi ters cevirip test ettim, düsmedi. islak oldugunu sanisimiz insanligin yillardir inandigi büyük bir yanlismis, anladim. ne garip bir his ti o. ne yumusak, ne serin.

teyzeme hayatimi bos, anlamsiz hissettigimden ve mutsuz oldugumdan bahsettigim de bana bir psikolog edasiyla bakti ve su bütün hemsirelerimin örnek almalari gereken önerilerde bulundu:

- gel bana, önce alisverise gidelim
- sonra eve gelip en dertli kaseti takip mutfakta pisirelim, pisirelim, pisirelim. masayi donatalim.
- sevmedigimiz ne kadar insan varsa davet edip yiyelim, yiyelim, catlayana kadar yiyelim.
- ortaligi temizleyelim, silelim, silelim, silelim
- sonra ne uykusuzluk kalir ne mutsuzluk, yataga kendini zor atarsin. uyursun misil, misil.

bir diger bilir kisi olan yengem ise olaya "yavrucuum sükretmeyi ögrenmelisin" diyere basladi ve sükür objelerinden bahsetti:
- güzelsin
- zekisin
- isin gücün var, parani kazaniyorsun
- tatile gittin geldin, bronz bir tenin var
- göbegin yok
- ne güzel giyiniyorsun
- evin koccaamaan, güzel, temiz
- sil, süpür, otur ohhhh cayini demle, ac bi film...
- nankörsünüz siz, nankör
diyerek bu hayatimin anlam ve önemini belirten konusmasina son verdi.

sonra yengem tekrar söze girdi:
- bir piskoloooga gitsen, anlatsan
- gerci pisikolog karinin diyecegi de belli
- git diyecek kendine bir boyfirend bul, gez, eglen, gününü gün et, sevis, ye ic, yine sevis ve cogal. kadin diyecek ki, simdi hemen buradan cikar cikmaz, gözünü dört ac, etrafina bak, bul ve al.

iste böyle de entel, böyle de bilgili ve hassas bir ailem var.

otobüs duraginda beklerken sol elimle kitabimi tutuyordum ki mübarek sag elim sigara denen nigmeti iyi kavrasin, sol elle günah biliyorsunuz. neyse bi kipirdanma hissetti sol elim. ve sanki o kitabin icinden cikmisti, 7 noktali ugur böcügüm. elimde ufak bir dünya turu attiktan sonra da yere düstü, ölmedi korkmayin. yürüdü gitti. tam o anda otbis geldi ve bir sürü sarhos ile beraber eve dogru koyulduk.


Montag, 1. August 2011

hayattan gecmis olanlar bilirler ki

romantizm hicte öyle dalli güllü bisey degil.
Babil filminin iste o sahnesinde erkek kadinin altina bi kap tutar ve kadin kaba iserken kadin ve erkek öpüsürler. kadin erkege korkularindan, erkekse birbirlerini ne kadar sevdiklerini söyler. iste tam da o en "pis" seye sahit olurken öpüsülebiliyorsa o romantiktir. en pis seyler paylasiliyorsa o asktir.

tatil sonu ilk is günü, günlerden pazatesi

pazartesi gününün tek güzel yani gececek olmasi ve yerini, sallanan Sali'ya, ortasekerli Carsamba'ya, müjdeci Persembe'ye ve günlerin krali Cuma'ya birakacak olmasi.

10000000000 email outlook da.
10unu okudum, gerisi ögleden sonraya. herbiri tepende ki sorumlulugu sana milyon kez hatirlatan igneler gibi geliyor zaman zaman.

pazatesiler cumaya ertelesin.
biri bunu yapsin ne olur.