Samstag, 15. Dezember 2012

Yeni

Yeni evimin anahtarlarini aldim bu sabah. 
Sonra her odada uzun uzun durdum. 
Bos duvarlara baktim. 
Ayak izlerinin olmadigi parkeye. 
Bir sigara yaktim sonra. 
Yeni bir sayfa acmanin ne demek oldugunu ilk defa bu kadar iyi anladim. 
Simdi hayatla doldurmak gerek bos odalari. 
Kahkahalar sürmek duvarlara. 
Yerlere dans eden ayaklarin izlerini sermek. 
Mutfaga sevgi ile yapilmis yemeklerin kokularini sindirmek gerek. 
Sevdiklerimin parmak izlerini sürmek gerek kapi kollarina.
Melodiler serpmek oraya buraya.

Yasamak gerek simdi.
 

Sonntag, 2. Dezember 2012

üc gün

birseylerle ugrasmadigim her an ucurumun kenarinda buluyorum kendimi. atlasammi düsüncelerin derinlerine, izin versemmi söylenmis (ve geri alinmis) sözlerini icten icten yadetmelere. düsmek istemedigim icin her an ugrasacak biseyler üretiyorum. hava soguk ama buna ragmen disardaydim son iki gündür. cuma aksami kitab evine gittim mesela. tasarim kitaplari aldim yanima ve dörtgen okuma köselerinin birine sigdirdim kendimi iki kisi arasina. herkesin elinde baska bir genre den kitap / dergi / ansiklopedi vardi. herkes baska seylerin pesinde. benim su aralar tek okuyabildigim sey ise dekorasyon kitaplari.
iki hafta sonra yeni dünyamin anahtarlarini teslim alacagim. 4 hafta oldu (sen) gideli. eger gitmeseydin seninle bekleyecektik bu iki haftanin gecmesini. heyecanlanacaktik belki de. belki bütün esyalarimizi secmis olacaktik, belki belki belki. duvarlarin renkleri hakkinda hala kararsizim, tek bildigim pastel aqua renkleri olacagi, ruhu oksayan. oksanmaya ihtiyaci var hem ruhumun, hem de saclarimin. saclarimi kestirecegim. belki de beni ilk kisa saclarimla gördügünde benden ayrildigin icin üzülmeyeceksin, cünkü sac kestirme ayrilma sebeplerin arasindaydi. ama sen saclarimin son yillar da en uzun oldugu bir zamanda terk ettin beni.
dekorasyon dergilerinin birinin adi "eskici Chique"di. eski pazarlarindan, antikacilardan alinip degerlendirilmis esyalarla dösenmis evler. cok etkileyiciydi, cok etkilendim. eski birseyleri kesfetmenin, alip degerlendirmenin, yeni bir boya atmanin ahsaplarin üzerine ya da yeni bir döseme yaptirmanin eski bir chippendale koltuga, bütün yasanmis yillarini / hikayelerini bir esyanin alip evine götürmenin zevki. o kadar hosuma gitti ki bu fikir cumartesi eski pazarina gitmeye karar verdim. dur daha cumayi bitirmedim.
cuma aksami kitapcidan cikip noel pazarina gittim, geleneksel ve senede sadece bir defa yedigim o harika sosislerden yedim. sonra kendime kurabiye aldim. sinemaya gittim ardindan, bir fransiz filmi izledim. seninle ilk defa gittigimiz o Cinema varya iste, oradaydim. ne garipti, film secemeyip s.x hastasi olan birinin dramatik yasam öyküsünü anlatan bir filme girmistik. sen ve ben, ilk defa sinemada, daha bedenlerimiz birbirine hic yaklasmamisken, biz doksan dakika boyunca doyumsuz s.x sahnelerinin gectigi bir filmi izlemistik. gülüyorum simdi o günü düsündükce. ardindan bir barda soluklanip öpüsmüstük ilk defa. ben whiskey sour icmistim. 4 tane, sarhos olmustum. kendini bana birak demistim, birakmistim. simdi yerde yatiyorum, heryerim kirik.
film cok güzel di, cok güldüm, cok düsündüm. eve geldigimde yeni aldigim kitaba basladim. The great Gatsby. Usul usul uykuya dalmisim. son cümleyi ücüncü kez tekrarlayip hala anlamadigimi fark edince uyuma vakti geldigini anliyorum. ve daha bir cok seyi anliyorum ama... bir seni anlayamiyorum sevgilim.
cumartesi erkenden sporumu yaptim ve pazara gittim. elli altmis sene öncesinde cekilmis bir fotograf buldum; kizlardan olusan bir okul sinifinin okul bahcesinde cektirmis olduklari siyah beyaz bir fotograf. aldim. sonra türk bi standciyla tanistim. üc tekli koltuk ve iki narcicegi renginde eski kadife perdeyi kaptim. biraz sohbet ettik sonra Orhan la. ölen kisilerin evlerini bosaltiyorlarmis, asil isleri buymus, kimsesiz olan ve ölenlerin. ne aci degilmi tatlim. bir cok insan yalniz ölüyor, ne korkunc! naas morga tasindiktan sonra is bizim türk aileye düsüyormus. bazen para altin gibi degerli seyler de cikiyormus evlerden. bazen ise mektuplar. mektuplari ve günlükleri de bir sonra ki sefer pazara getirmelerini rica ettim. atiyorlarmis. evden cikan esyalari ise pazar da satiyorlarmis. degerli parcalardan anlayacak kadar entellektüel olmasalar bile portföyleri hic fena degildi. 3 koltuk ve 6 metre kadifeye komik bir rakam verdikten sonra yeni "eski" esyalarimin sigacagi bir taxi arayisina ciktim. yarim saat sifir derecede bekledikten sonra hayat kurtaran yine bir türk taxici oldu. almanlar arka koltuga esya almiyorlarmis. bizim pratik türkler de var ne varsa.
esyalari eve birakirken iki rus tasimaya yardim ettiler, ikisi de yeniydiler burada, tek kelime almanca bilmiyorlardi. rusmusun dedim ve aldigim cevap daaa ve enerjik hareketlerle asagi yukari sallanan bir kafa oldu.
asil sinav simdi basliyordu benim icin. seninle gidip esya begendigimiz mobilya evine gitmek, orada aglamamak, gayet uslu bir bicimde esya bakmak, düsünmemek, ucurumdan atlamamak.
önce yataklarin bulundugu kisma gittim, hersey cok pahaliydi. bir yatak disinda. bu bir tesadüfmüydü bilemiyorum. seninle begendigimiz yatagin yanindan gectim, bakmadan. her yatagi inceledim, bir tek ona bakmadim. indirim de olan yatak varmi diye sordum elemana. var dedi. hagisi dedim. beni o yatagin yanina götürdü. indirime girmis hayallerim sevgilim. ucuzlamisiz. baktim. beni nasil belimden cekip yataga atmistin, asiktik biz. ve daha alti hafta önceydi. istedigimiz daireyi bize verecekleri haberini almistik o sabah. cumartesiydi günlerden, sonbaharin son günesli günlerinden biriydi. koklasiyorduk biz ve telefon calmisti. emlakcinin civil civil sesinden anlamistim, bizim di o ev. artik bizimdi, ve artik hayallerin bir yüzü vardi. o evde olacakti. mutluluk o kapinin ardindaydi. ben ciglik atmistim. emlakci beni duymus ve gülmüstü. uzun uzun öpmüstüm seni. o gündü artik herseyin gercek olduguna inandigim. elin belimdeydi ilk defa gördügümüzde o yatagi, ben fiyatina bakip ürkmüstüm, yolumu baska bir yatagin bulundugu istikamete cevirmek isterken sen farkedip beni yataga cekmistin, öpüsmüstük. bunu istiyorsan, bu olacak demistin. inanmistim.

eleman bana bakiyordu hala.
begenmedinizmi?
hayir cok begendim
indirimde hem de
görüyorum
alacakmisiniz?
bilmiyorum
bence hic düsünmeyin...

onca hic düsünmeyecekmisim. bana neyi sundugunun farkinda olmayan eleman, bana kirilmis hayallerimi ucuza satmaya calisan bir eleman.
yatagin kenarina oturdum, tutamadim kendimi, yine agladim.
disari cikip bir sigara yaktim, aglama dedim, aglama yeter. oysa bir haftadir hic gözüm yasarmamisti.  yalan söylemiyorum inan bana.

eve gitmek istemiyordum. kitabciya gittim yine. cok sIk gidiyoum farkindayim ama bir cafeye, bara yalniz oturmak istemiyorum. tanidik birinin beni görüp, sana bir yerlerde yalniz oturdugumun haberini versinler istemiyorum. bu sehri dar ettin bana, ve bu deyimi de ilk defa kullandigimin farkina variyorum yazarken. eskiden kulagima arabesk gelirdi bu cümle. simdi anliyorum ne demek oldugunu.

geri zekali bir herif beni uzaktan kesip yanima oturmak icin raflardan eski Fransa revolusyonu kitaplarindan birini alip geldi. dibime oturdu. kitap o kazma icin Da Vincinin sifresi kadar karmasik. aptal biri belli. IQ su BMI sini gecmiyo, o kadar bos bakiyor gözleri. ve elinde o tarih kitabi, resim kitabina bakar gibi umarsizca sayfalari cevirip sondan basa, yan gözle beni kesiyor. elimde ki dekorasyon kitabinin onun da ilgisini cektigini yüzüme dogru sacmaladiktan sonra, nereden aldigimi soruyor. onu 3. kata yollayorum, cocuk kitaplarinin oldugu kisma. o aptalligiyla cocuk bölümünde oldugunu bile anlamaz, oyalanir, o arada yanima baska biri oturur diye de plan kuruyorum. bulamamis geldi, yanim hala bos. oturdu ve beni kesiyor. o an cok kizdim sana. neden beni bu duruma düsürdün. neden abuk sabuk bir herif beni kesiyor simdi. neden hic kimse sen degil, olamaz. neden izin veriyorsun bunlara. neden o an bir yerden cikip yanima gelmedin, beni öpüp o igrenc durumdan kurtarmadin beni. neden. son günlerde hep baska erkekler beni izliyorlar. öküz gibi bakiyorlar. nasil izin verirsin buna. neden yanimda degilsin.
kalkip baska yere oturdum, yine geldi beni buldu. sinirimi gizleyemedim. ne istiyorsun benden rahat birak beni diye bagirdim. herkes bana bakti. rezil oldum. oysa bi dolu kitapla beraber cikabilirdik o lanet olasi kitapcidan. neden böyle oldu. anlamak istiyorum.

sehirden eve yürüdüm, bir saate yakin yürümüsüm, vücudum uzun süre isinamadi. cok üsümüsüm. uykuya kactim.

bu sabah uyandigimda hissettim sokaklarin karla kapli oldugunu, pencereyi actim, kar kokusu. pijamanin üzerine ceketimi ve cizmelerimi giyip parka yürüdüm kahvem ve sigaram esliginde. karda ilk ben yürüdüm, henüz hic kimse ayak basmamisti bizim siteden. bir pazar günü saat 6:30 da kim sevgilisinin sicak kollarindan ayrilip parka gider ki. gicirtilarini dinledim adimlarimin. kahvemin dumani tütüyordu. iki tavsan gördüm, popolari beyaz olanlardan, ne cok var bizim parkda, hatirliyormusun. evimi toparladim. yoga yaptim. kahvalti ettim. camasir yikadim. küvete girdim, Melody Gardot dinledim yikanirken. isim bittiginde saat bir olmus ve kar erimeye baslamisti. bi film aradim, bulamadim. yemek yaptim. on kisilik yine. yarim kisilik yedim. saat hala üctü. bu gün gecmedi. agladim yine, aklima biseyler gelmis olmali. aklimi alsinlar istiyorum. hafizami sifirlamak. bildiklerimi unutmak. aklima gelme.

simdi saat hala sekizbucuk. kitap okuycam biraz. belki bir sigara daha icerim.
pazarlar hep böyle mi olacak.
biseyler bulmam lazim pazar günlerini atlatacak. belki yine matematik dersi vermeye baslarim Hannah'ya, cok isimiz olacagi icin bu okul yilini iptal etmistim hatirlarsan. cok üzülmüstü canim. umarim yeni birini bulmamislardir. ya da yine o Kiliseye mi gitsem, pazar günleri corba günü. mutfakta ise yararim. yemek yapmayi beni dinlendiriyor.

dört hafta gecti.

devami gececek

gececek degilmi?

Dienstag, 27. November 2012

.

terk edildikten sonra gelen devrelerin hangisindeyim bilemiyorum. sanki o ilk cümlendeyim hala, üzerinden 3 hafta gecmis olmasina ragmen. o ilk kelimeler, cekingen, dikkatli, o felaketin habercisi ilk cümle. iyimiyim bilmiyorum, sadece her dakika aglamiyorum o kadar. ama aklimin her kösesindesin, her an. durmaksizin.
gün gectikce eskiyoruz farkindamisin. her gün eskin olmak biraz daha gercek oluyor. benden bahsederken eski sevgilim mi diyorsun? öyle deme ne olur. ben de demiyorum, diyemiyorum. 'O' diyorum. eskime istiyorum.
bu aksam yine sogukta uzun uzun yürüdüm. sokaklar da seni mi ariyorum acaba kendime bile itiraf etmeden. belki. karsilasiriz. diye mi.
bu sehiri sevmiyorum artik. bu sehiri ilk seninle sevmistim. her kösesini gezmeseydik keske, her sokakta yürümeseydik, her vitrinin, her cafenin önünde öpmeseydin beni keske. elimi öyle hic birakmayacakmis gibi tutmasaydin bu sehrin sokaklarinda. simdi elim yumruk yürürken. elim bos.

cok üsüdüm bugün.

merak icindeyim, nasil geciyo bensiz günlerin. adimi öncelikler listenden silmekle amacladigin refaha kavustun mu? yalnizken hep yapmak istediklerini yapiyormusun simdi? uzun ve alengirli cümleler kuruyormusun baska kadinlara, onlar da benim gibi eriyorlar mi karsinda? kiskaniyorum seni baska bir kadin olmasa bile. seni yalnizligindan bile kiskaniyorum.

alismaya basladim ufaktan. senden mesaj almamaya, bana gün arasi beni özledigini söylemeyisine, aksam planlari yapmamamiza, eve gelmeyisine, kapiyi calmayisina, uyandigimda bana sariliyo olmayisina alistim. alismaktan korkuyorum. eskimekten de. özlemiyormusun beni? hic mi?

cok zayifladim senden sonra. icim de, disim da zayifladi.

yapmam gerekenleri yapiyorum. kendimi günlük hayatin sorumluluklarindan soyutlamadim, sadece seni cok özlüyorum.

sesini özledim, bana masal anlatmani. kulagimin arkasiyla ensem arasinda ki o kisa mesafe öksüz kaldi.
hic mi özlemedin?


Sonntag, 25. November 2012

PRIVAT

Bugün "Privat" isimli bir sergiye gittim, gördügüm en ilginc sergiydi diyebilirim. Adindan da belli oldugu gibi Özel olanlardan bahsediliyordu. Özel yazilar, özel anlar, özel video kayitlari, özel esyalar. Bazilari anonym, bazilari kisilerin isimleriyle sergilenmis özel anlar. Gecen yüzyilin ortalarinda basladi özel anlari dört duvarin disina tasimalar ve bu hareket yeni dünyanin hizli gelisen teknolojisiyle de devam etti.

Her ani akilli telefonlarin kameralariyla resmeden, bir sosyal sitenin "su an ne yapiyorsun" sorusuna cevap veren, insanlari trende otobüste uyurken resmeden, voyeurismi dibine kadar yasayan ve passiv olarak bile olsa baskalarinin ekledigi insanlarin utanc anlarini gösteren fotograflari / videolari kahkalarla veya zaman zaman tiksinerek bile olsa izleyen bir toplum olustu.

Sergiyi dolasirken zaman zaman gülümsedim, garipsedim ama en cok tiksindim. Benimle beraber sergide bulunan insanlar aklima ne kadar da "bu sergi göstermek icin var" dese de, kendimi izinsiz girdigim bir ev de gibi hissettim. Sanki her an biri gelip te "ne yapiyorsunuz burada, burasi benim özelim" diyecekmis gibi garip ve tedirgindim.

Resimler, günlükler, ani defterleri, ic camasirlari bir yana beni en cok gariplestiren bir ciftin gönüllü olarak cocuklarinin dogumunu iceren videoyu sergiye vermis olmalariydi. O kadar özel! Video sansürsüz dü. Kanli, sancili ve herseyden önce gercekti! Yanim da oturan yabancilar la beraber bir kadinin dogumunu izledik, ne garip bi sey. Bu izledigim bir belgesel degil di, bu gercek hayatti.

Bir an gözlerim karardi, basim döndü ve yere cöktüm. Kimse orali olmadi, beklemedim de zaten. Herkes o kadar dalmisti ki baska hayatlara yere oturdugumun bile farkinda degil di kimsecikler.
Video odasindan disari ciktigimda tanimadigim insanlarin özel hayatlarinin beni daralttigini hissettim. Hic bir resme bakmamaya gayret göstererek disari ciktim. Nefes aldim.

Taviseye edilecek kadar ilginc bir sergiydi fakat bana fazla geldi. Kim nasil yasiyor bilmek istemem.
Simdi kendi dört duvarimdayim. Bu his cok güzel.

Samstag, 24. November 2012

ve sonra

hangi söz teselli
hangi yer huzur verir simdi bana
yeni bir ev, badana, hep istedigin o koltuk
resimler, tablolar, yatak odasindan yesile cikan bir bahce kapisi
neye yarar söyle simdi

kestirdigim saclarim mi
aldigim yeni pabuclarim mi

güclü durmaya calismak
yüzüm almis yari yolda birakilmanin cehresini

kim, ne... nasil
nerede ne zaman tekrar gülecek yüzüm
ne zaman bir kiz cocugu gördügünde gülümseyebilecegim

demeseydin iyiydi 
böyle cok sevmeseydin iyiydi
en yükseklere kaldirip birakmasaydin hele
cok iyiydi.

dedi ki...

korkma! gencligini calip gitmeyecegim...

hayatim seninle güzel...

ilk defa uzun bir ömür diliyorum seninle uzun uzun yasamak icin...

gelecege seninle bakmak...


Dienstag, 10. Juli 2012

kurarken kirmak

belki
insan otuzundan sonra da sarki söyleyebilir bir sahnede ruhu saglara
sanatci ruh belki yasadigi zamanlar da degil de, öldükten sonra da duyurabilir sesini degilmi?
bu belki bile cok güzel
belki bile belki iste degilmi

belki bir gün biri bulur o ilk melodiyi
belki iste
belki

insan belki hayali olur 
belki de hayali kurdukca kirar
kirarken kurulur, kurarken kirilir belki hayaller
hangisi olur

bedava diye mi bu kadar cok hayal kurar insan
yoksa bu kadar cok kurdugumuz icin mi indirimde hayaller?

Montag, 2. Juli 2012

30a yaklasmanin dayanilmaz agirligi

En son yazimi 14 Subat'ta yazmisim. Pek de hayirli bir gün degilmis benim ve diger hemsirelerim icin, okudum da yazdigimi, acidim kendime. Peki o günden bu güne neler oldu, neler degisti.
Sunu anladim ki, ben single ve mutsuz oldugum zamanlar daha bi kreatif oluyorum, daha bi yazacak biseyler buluyorum. Simdi 1+ 1 i hesaplayabilen kisi anladi ki, 14 Subat'tan beri yine alengirli bir hikayenin icindeyim.
Bir yerinden baslamak gerek ki icimdekileri kusmaya...

1. Ideal dedigin nedir ki
Kendimi bir erkegin yaninda hayal ederken ki hayallerimi bi bakiyorum da, bi evlilik yapmis, ayri olmasina ragmen kagit üzerinde hala nikahli, iki cocuk babasi, üstelik, boyu kisa, benden 14 yas büyük ve gece clubü sahibi bi adam hayal etmemistim hic. Bir prens, önemli bir sahsiyet, bir diplomat da hayal etmeyecek kadar gercekciydim de... böyle si idealimden uzak bi adami da yanima yanastiracagimi düsünmemistim.

Mutlumuyum, evet mutluyum! ama düsünmedik ce!
Fakat bu hikaye nereye varir, ne oluruz sonun da bilemiyorum, bunlari düsünmek de istemiyorum. Düsündük ce isin icinden cikamiyorum... Kafama takilan sorulari söyle siralayabiliriz

a) 14 sene yas farki kendini ne zaman göstermeye baslayacak
b) iki cocugu olan kisi, 3cü ve 4cüyü isteyecek mi
c) eski karisi bosanmak (istemiyor!) icin kac YTL kazik sokacak
d) cocuklar beni istemeyecek (o Allahin emri de), bu durumu ne kadar iyi dengeleyebilecek(giz)
e) ailemin tepkilerine ne kadar tahammül edebilecegim, ve emin olmadigim bi iliskiyi onlara nasil savunacagim
f) zamani kit olan bu adami benden baska 100000000 kisiyle nereye kadar paylasabilecegim
g) a)dan baslayarak f)ye kadar tekrarlayin simdi ve bunu her gün yapin

Düsünmeyi nasil birakabilir insan? Oldugu gibi kabullenip, hep biraz daha ideallestirme huyunu nasil hücrelerinden atabilir? Neden kimse oldugu gibi birakilmaz? Nedir bu oldurma procedürü?
Ve kisilere soruldugun da: "hayalinizde ki iliski nasildir" diye, herkes de ayni cevabi verir: "beni oldugum gibi sevsin"... Iste öyle kolay degil bu dediginiz! Bu da böyle biline!

2. 30a 9 kala
9 kaldi. 9 gün sonra yasimin basinda ki 2 sayisi hayatimdan bir daha girmemek üzere cikacak. Istatistikler de 30 üzeri bölümüne dair olacagim. Orta yasli grubuna üye, yasi gecmis ve hala bekar kitlesine dahil olacagim.

30 yasinda bi kadin ne olmus olmali?
Nelere sahip olmali?
Nerede olmali?

Bu sorulara cevap olarak

a) bi halt oldugum yok
b) ne olacagimi sandim acaba! Sanatci mi? Önemli bir kisilik mi? Bu yasima geliyorum ve hala liseyi yeni bitirmis, ne olacagini bilmeyen bi ergen triplerindeyim. Yanlis verilmis kararlar, sartlar sonucunda nefret ettigim bir branj dayim. Ne yapiyorum lan ben diye sormadan edemiyorum kendime gün be bün. Hic bir yere varmis degilim. Ne olacak benim halim...
c) Hala bi evim barkim yok. 30a 9 kala hala iki diger kisiyle bi daireyi paylasiyorum. Ev arkadaslarimdan birinden tiksiniyorum. Tek basima bi eve cikmaya param yok cünküüüü
d) 5 rakamli bi kredi borcunun altinda eziliyorum... batsin o ev kredisine evet dedigim günlere. Eger c) ile celistigini düsünüyorsaniz d)nin, ev kredisi benim icin dedil di ;(
e) 30 yasin da 25 yasinda görünen bi kadin da degilim üstelik, kilo sorunlari, sürek li bir diyete girme, diyeti bozma durumlari.. ideal kiloyu burak, su normal yemek davranisini bile cözmüs degilim; duygusal baglam da yemek yiyorum, normal insanlar gibi karnim aciktigin da degil!
f) barnagim da bi yüzük yok, olmayacak gibi de. Orasina ben alistim da, ailem sIkIstIrIyor ve onlara diyecek bahanem de kalmadi...
g) her 5 hafta da bir dip boyam geliyor, boyamazsam bi 10 sene daha yasli görünüyorum. ben sana mecburum dip boyasi
h) celillüt benim de basim da bela, kendimi arkadan görmeye dayanamiyorum. H&M aynalari, sizden nefret ediyorum!
i) a)dan baslayarak h)ye kadar gün boyunca 10 kez tekrarlarin

3) Ailemi alilelikten reddetmek istiyorum
Ümügümü kuruttunuz. Ben zengin degilim, bi banka da calismam cok param oldugu anlamina gelmiyooooooooooooooooor! Benden para istemeyin noolur. Istediginiz de benim de olmasa bile hayir diyemiyorum. Giriyorum eksiye, cikamiyorum. Noolur yapmayin bana bunu!
Ha bi de sorunlariniz var ise, cözüm arayin! Cözüm bulamiyorsaniz, tekrar tekrar basa sarmayin, beni de hayatimdan bezdirmeyin kurban oldugumun...


Yaklasan dogum günüm icin hediye isteklerim ise söyle:

- biri noolur su kredi borcumu kapasin (hayir isi veyahut zekat amacin da )
- bana güzel tek basima oturacagim bi ev bulun, tasinma isini de halledin
- sevgilime söyleyin, karisindan bosansin, bütün zamanini bana harcasin
- bi de biri sevgilimin eski karisinin aklini basina devsirsin, cocuklari kadinsi savasina dahil etmesin, acik merhametli olsun
- bi kaciniz (tek kisi yapamazsiniz) ailemi karsinina alsin ve benim cok agir bir hastalik gecirdigimi ve artik beni sorunlariyla yormamalari gerektigini anlatsin. Bi de param olmadigini usul usul, kücük harflerle anlatsin
- biri ev arkadaslarimdan birine bi süikast düzenlesin, bana olan borcunu ödesin, ödemezse de sizi birakiyorum artik, ne yaparsaniz kabulümdür
- biri estetik ameliyatim icin bir bagista bulunabilir (yer cekimine kurban etmeyin beni nooolur)
- biri bana albümüm icin sponsorluk ta bulunsun, sarkici olayim noooolur

bakiniz, maddi bi istegim var mi allah icin? YOK, hep iyilikler, hep güzellikler, hep gönlünüzden ne gecerse modelinde istekler!

hadi göreyim sizi...


Dienstag, 14. Februar 2012

bugün günlerden ...

yine bir 14 Subat, yine yakinlar da bir sevgili yok. yok yani olsaydi da zaten bir demek cicek, iki cikolata icin havalara ziplayacak degilim, degiliz (dimi benim güzel single arkadaslarim). biz daha özel, daha otantik, daha orjinal daha bilmemne biseyler beklerdik. bu kadari kesin.

bugün yolda, trende, tramvayda elinde iki kiytirik cicek veya daha beteri kirmizi bir kalbe sarilmis ayiciklar la dolanan bir sürü kari kiz olacak. benden söylemesi. bu tiksinc karsilasmalar zaman zaman komik gelecek, helede elde tutulan hediye bozmasi ve hediye sahibesi hediyeden daha beterler ise.

fakat bir de o hayalini kurdugumuz ideal iliskinin ideal sevgilileriyle karsilasinca ne yapacagiz? sorarim size. bu da cok gariptir; single sadece kendinin de sahip olmak istedigi kadar güzel bir iliski ve imrendiren türde güzel ve birbirine yakismis ciftleri görünce icinde bir burukluk hissediyo :) cirkin buldugumuz, birbirine yakismadigini düsündügümüz siradan ciftler ise icimizde tam da sunu dedirtiyor:


"amaaan, bunun gibi bi adami simdiye kirk kere bulup, kirk kere birakmistim. ben özel birini ariyorum, benim gibi özel, sunlara bak, caresizlikten birbirlerine sarilmislar, sadece hayatimda biri yok diye su kadin gibi ilk buldugum sapa abanmam ben. ben zevkli ve özel biriyim"

tanidik geldimi bu düsünceler, geldi dimi :)

hal böyleyken o begenmedigimiz ciftleri düsünmeyi birakip kendi eski kiriklarimizi pardon sevgililerimizi düsünmeye basliyoruz. o nasildi? bununla neden ayrilmistik? aaahh dogru ondan önce ki iliski istemiyordu. gecen yaz tanistigim ise yaz bittikten sonra hic aramadi... her hikayenin baslangic, gelisme ve bitis sahnelerini canlandiriyoruz gözümüzde. acaba onunla hala beraber olsaydim nasil olurdu, nereye varmis olurduk. iki ay daha sabretseydim / katlansaydim / azicik daha alttan alsaydim belki bugün... diye baslayan bir cümleyi icimizde bile sonlandiramiyoruz :) neden? cünki bir ayrilma sebebi vardi ve iyi ki de bitti, dimi :)

sahsen hic bir 14 Subat'ta yanimda biri olmadi, olmamasi da umrum degil.

beni uzunvadeli korkutan yanimda senenin diger 364 gününde de birinin olmamasi.

canim single'ler bugüne fazla takilmayin, kapayin gözünüzü ya da acin acin, etrafa bakin azicik da olsa eglenin, gülün, gülümseyin. bir erkek icin bir kadin gülümsemesinden daha cekici hir birsey olamaz!


PS: 3. yüzyil da yasamis olan St. Valentin'i hiristiyan ciftlere dini nikah kiydigi icin 14. Subat 269 da idam etmisler. Tanri taksiratini affetsin diyelim.

Mittwoch, 25. Januar 2012

adim adim dreadlocks

day 1: gecen cumartesi saclarimi sardim, kafam kivircik salata gibi oldu, cok hos oldu.

day 2: pazar günü biraz kabartip azicik spray ile ahenkle dans ediyorlar di (saclar taranmadi)

day 3: pazartesi günü kalktigimda saclarim öyle güzel dalgaliydilar ki hala, hani 3 gün buz dolabinda kalmis mercimek corbasini isitinca ilk günden daha lezzetli, daha özlü olurlarya, aynen öyle iste (saclar hala! taranmadi, kabartilip spray sIkIldI)

day4: pazartesi aksami sali günü icin 'sabah erken kalkip saclarimi yikayip tararim' diye planlar yaparken, sali sabahi calar saati duymayip cok gec kaldim, eee bir de saclarimi yikayacak halim yoktu, sac yikamadan dus alip ciktim (saclar dügüm dügüm ama dalgalar hala muhtesem)

day 5: bugün carsamba! erken kalktim, tam dusa girmek üzereydim, aynada dalgali dügümlü saclarima baktim... kicim yemedi o saclari taramayi... kuru sampuanimdan sürdüm sac diplerine. güzel bir topuz yaptim... gürünüs harika fekat usuldan kendimi igrenc hissetmeye basladim

bu aksam eve gec gelecegim, eger yarin da erken kalkmayi basaramassam 6. günü su degmemis saclarla baslayacagim...

day 6: ...

galiba tam da sac taramaktan tirsmaya baslanildigi anda dreadlocks sahibi bir insan olunmaya da baslaniyor.

acaba dreadlocks sahibi kac kisinin kaderi benim ki gibi basladi...

kac kisi üsengeclik, tirsma gibi sebeplerden sekil degistirdi...

bekleyelim görelim.

Montag, 23. Januar 2012

hayat bazen

bembeyaz bir kis mevsimi beklerken soguk, yagmurlu ve rüzgarli günler geciriyoruz. aksam isten eve gelmek, kaleriferleri acip, bir demlik cay ve siyah ve beyaz filmler izlemek yapilasi tek sey su aralar. hic güzel degil hic...
olan bitenin muhakemesini yapmak kaliyor bir de, kendi adeletinle.
adalet demisken, hayatin adil oldugu yanlisina kac defa düstüm, düstük hepimiz degilmi... adalet yok, kimse iyi ya da kötü birseyleri hak ettigi icin yasamiyor su hayatta. iyi oldugu icin güzellikler, sinsi ve kötü oldugu icin felaketler gelmiyor insanin basina. neden ben demenin ne bir anlami ne de bir cevabi var. hersey bi tesadüf, her sey bir anda, nerede ve kiminle oldugunun sonucu. kimbilir neleri kil payi kacirip, nelerle kil payi karsilasiyoruz. ne garip. her sey olabilir ve olmayabilir. hic bir zaman bilemiyoruz.
iste tam da bu nokta da iyilikleri ve güzellikleri hakkettiklerini düsündükleri icin bulduklarini sanan budalalar geliyor aklima.

iyi seyler olmuyor degil, fakat zamanla daha az olmaya basladi. daha cok özletiyor kendini sürprizler, daha nadir yolumu kesiyor.

bir yandan yüksek tutmaya calisirken moralimi, birseyler oluyor, biri geliyor ve geldigi gibi gidiyor, bir haber duyoyorum, izliyorum, biri oluyor, biri ölüyor, tirnagim kiriliyor en igrenc yerinden, ayakkabimin topugu kiriliyor belki, ya da son sigaram ortasindan kopuyor, ardindan sigara otomati parami yutuyor bir pazar günü ve dumansiz kaliyorum mesela. tramvayin kapisi burnumun dibinde kapaniyor yetismek icin ne kadar kostugumu bile bile. eski sevgilim yeni sevgilisini sosyal medya platformlarinda ilan ediyor daha iki ay önce ciddi bir iliskiye hazir olmadigini söyledigini unutarak. saclarim daha cok dökülüyor gibime geliyor. yüzümde ki kirisikliklar cogaliyor, inceliyorum onlari, inceledik ce cogaliyor sanki. dogu da kar yagiyor, yollar kapaniyor, hayat felc oluyor. felc oluyor daha bir cok sey. sabah saatin alarmi ölüm marsiyla caliyor gibi geliyor mesela. kahvem bitiyor bir cumartesi sabahi, market o gün kapali oluyor.
böyle seyler oluyor iste.
morali yüksek tutmak zor oluyor.

yaz gelsin istiyorum, icim isinsin, yüzüme renk gelsin istiyorum.
ha bir de dünya barisi!