Freitag, 22. Oktober 2010

özür dileyemeyen ezik erkegin özür dilemek yerine sectigi kelimeler

ben öyle demek istememistim aslinda
yani söyledigim hic birsey icten gelenler degildi
yani sadece acitmak icin demis mis mis mis
sonra bir de üzgünüm
hatta cok üzgünüm

ne zormus ezik olmak
hele de ezik bir erkek olmak

koc kicina tekmeyi.

Dienstag, 19. Oktober 2010

usul usul

artik hersey usul usul oluyor

müdahale etmeden

öyyle kendi halinde

ne huzurluymus birakmak kendini böyle

eskiden de böyle olsaymis



akisina birakmak herseyi, herkesi

üzerine hayat yagar gibi

usul usul islanmak

soguk, psikoloji, filizlenme

böyle birseyler filizlendi bugün sanki...

psikolojide doktora yapma gibi bir fikir ziyaret etti beni birde

sonra kendimi üni sayfalarinda basvuru formu ararken buldum bir an

sonra cok üsüdügümü fark ettim

bugün cok üsüdüm, yüzyillardir isinmamis gibi sanki

yeni ufuklar gerek, birseyler yapmak gerek

bu sogukta bile filizlenebiliyormus insan

filiz filiz, tomur tomur oldum

doktor olacagim, kafama koydum


Das heisst LEBEN

Wenn man lebt, passiert nichts. Die Szenerie wechselt, Leute kommen und gehen, das ist alles. Es gibt nie Anfänge. Ein Tag folgt dem anderen, ohne Sinn und Verstand, ein unaufhörliches, eintöniges Aneinanderreihen. Von Zeit zu Zeit macht man eine Teilbilanz, man sagt: Jetzt bin seit 3 Jahren auf Reisen, jetzt lebe ich seit 3 Jahren in Frankfurt. Es gibt auch kein Ende: man verlässt einen Mann, eine Freundin, eine Stadt nie mit einemmal. Und außerdem sieht sich alles ähnlich: Tokio, Shanghai, London, New York, Singapur, Frankfurt, Berlin, Istanbul, Rom, Paris, Nizza, Moskau, nach 2 Wochen ist alles gleich. Dann und wann - selten - zieht man Bilanz, man wird sich bewusst, dass man an einem Mann hängengeblieben ist, dass man in eine schmutzige Geschichte verwickelt ist, dass die Jahre verflossen sind und immer noch werden. Eine blitzartige Erleuchtung. Danach fängt der Reigen wieder an. Man macht sich wieder daran, Stunden und Tage aneinanderzureihen. Montag, Dienstag, Mittwoch. April, Mai, Juni. 1982, 1992, 2002.
Das heisst LEBEN!

Samstag, 16. Oktober 2010

bugün

bugün tramvayda bir adam omzunda uyuyan cocugunu uyutmak icin islik caliyordu. arkami dönüp baktigimda rahatsiz oldugumu düsünmüs olacak ki isligi kesti. oysa ne hosuma gitmisti ninnisi. artik icimden gecenleri yüzüme yansitamiyormuyum diye düsündüm bir an. icimle yüzüm ayni dansi etmiyorlarmi, ne zaman biraktilar Bir olmayi...

bir sonraki durakta binen orta yasli bir babanin ogluyla yaptigi telefon görüsmesi takildi sonra kulagima. yarin oglu babasini ziyarete gelecekmis, sesi civil civildi adamin. 'cok uzaklara gitme' dedi, sonra bir kac kez tekrarladi bu cümleyi konusma boyunca, 'cok uzaklara gitme oglum'..., 'cok uzaklara gitme ne olur oglum'... uzaklara... gitme... endise yapisip kaliyor annelerin babalarin ellerine, dizlerine... bir gün birakip gideceklerini düsünürken en cok üzüldükleri bitecek olan kendi hayatlari degildir onlarin... 'uzaklara gitme oglum'...

ben cok uzaklara gidecegim yakinda
istemesemde

Mittwoch, 6. Oktober 2010

Umutsuzlugun U'su da terk eder
Bir mutsuzluktur geriye kalan

sahte

inanmayin kandirir o
sevecendir sandirir
öper uyandirir
soyunur sonra
utandirir
inanmayin kandirir o

tekrar

bazi insanlarin kendilerine has bir tadi vardir, üc vakit sonra tekrar görüssem yine ayni tad, yine ayni anlam konusulalarda. sanki kirmizi bir cizgi sürer gider hayatlarindan. konular degisir, sarfedilen sözler de belki zira o kirmizi cizgi hala tam orada durur. kipkirmizi bir cizgi, bugün yine gördüm onu O'nda. hala bitmeyen sabri, nesesi ve hayattan yana umudu, oglu, biricik oglu... ama O kirmiziydi yine gözümde...
sonra... tekrarlanan bir bulusmamiydi bu diye düsündüm, bir öncekinin tekrarimiydi. sanki bir filmi unutmamak icin zaman zaman tekrardan izlemek gibi, yine severek, artik ezberleyerek ve sufleleri oyuncuyla ayni anda söyleyerek. kim kendini tekrarliyordu. O mu ben mi? Baktim hayati almis basini gitmis O nun, degismis sartlari, bir minik insan girmis hayatina, miniminnacik bir oglan, günlük hayatin temposu degismis... Meger o degilmis tekrarlayan... O benmisim...
Peki ya tekrarlanan duygulara ne demeli, bir pismanlik mesela... insan ayni sey icin kac kere pisman olabilir. her pismanlik ta biraz daha depresirmi pismanlik yoksa kendini kabul ettirip yerini dinginlige mi birakir. Peki ya neden ayni davranislara tekrar tekrar düser insan, insan degisirmi peki... degismez HAYIR, tekrarlaniyorsa birsey degisiklik yoktur...
ben pismanligimda tekrar tekrar boguluyorum
ve en acisi nedir sizce... olduguna mi pismanlik duymak olamadiginami ?