Dienstag, 20. Dezember 2011

It's snowing...

When he spoke, what tender words he used!


So softly, that like flakes of feathered snow.


They melted as they fell.

Donnerstag, 15. Dezember 2011

devreler

zaman beni her seferinde hayretler icin de birakmayi basariyor

nelere kadirsin sen

bitis sonrasi sacmaliklari (ilk 4 hafta)
onun cok sevdigi icin ayni sac kremini kullanmanin sacmaligini göremiyorum önceleri. sanki ondan intikam aliyormusum gibi bolca sürüyorum saclarima kremi. sürdük ce ne oluyorsa sanki, bi bokum olmuyor, saclarim da ahenkle dans etmiyor. sonra sürekli biyerlere gidecekmis gibi hazir olma durusu, bu neyin nesidir anlayamiyorum. sanki her an karsima cikip ta bir film sahnesini aratmayan bi sekilde benden özür dileyecek, ben ise gözümün kenarindan akan bir damla mutluluk suyuyla ona kosup, sarilip, Hollywood tarzi bel bükerek, öpüserek ömrümün sonuna kadar mutlu mesut yasiycam onunla... gibi... sabah ilk uyandiginda email-tel-posta kutusu kontrollarina ne demeli, 3 haftadir gelmeyen adam, o gün, iste tam da o gün gelecek ve af dileyecek digmi aptal sey seni

ve iste böye beklerken (... ve kimseciklere bekledigini itiraf edemeden), en sevdigin arkadasina, sildim bitti gitti derken (yere bakarak tabii, kendini kandirdigin anlasilmasin diye) iste o devasa güc, tapinilasi sey... ZAMAN giriyor araya ve iyi ki giriyor

ZAMAN geciyor ve...
en umutsuz animda en siddetle "unutamam ben bunu" diyorum, sonra günler geciyor, is güc, günlük hayatin dehseti falan derken, bir gün onu artik düsünmedigimi düsünüyorum.

bu da garip bi hal zaten; artik onu düsünmedigimi düsünüp bu dururun iyi mi kötü mü olduguna karar veremiyorum mesela. sanki düsünmeyi (bu sefer ki oldugu gibi) bu kadar erken birakarak bi isi yarim birakmis gibi hissediyorum. sanki daha daha düsünüp, icinde bulundugum delikte daha uzun kalmam gerekiyormus gibi, sacma bi his

sonra ariyorum, düsünecek biseyler ariyorum, ondan yola cikan düsüncelerim yolunu sasiriyor... en komigi ise onunla baslayan bi düsüncemin "düsünme yolundan" cikip baska biseylere odaklanip, hatta cok baska ve sacma biseyler yaparken bulmam kendimi

sonra onu düsünmenin ne kadar oldugunu fark ettim bu sefer... ööööfff dedim neden bu kadar büyütüyorum gözümde diyebildim.

bitti, bittigini nasil alnadim dersiniz...

yeni ufuklar, yeni tazeler
civi civi diye bi söz var ya iste tam da o ne kadar dogru oldugunu ispatliyor o anda.
egoma da botox gibi geldi 25 yasinda bir tazenin kendinden 5 yas büyük bir kadina ilgisi...

öpüstük tazeyle.
hem de karsilastirmadan onunla.
cok da güzeldi.
hem de christmas market te sicak sarap esliginde.

Donnerstag, 17. November 2011

kötü alisveris

dünden bugüne kafam da ki bir kac soru isareti yerini bir ünleme ya da ücnoktaya birakti.
ögrendim ki bir iliskiye hazir degilmis, bir iliskinin gerektirdigi zamani ve hassasiyeti verecek durumda degilmis falan filan... bu kliseyi cok duydum, cok gördüm, cani yanan arkadaslarimi cok dinledim.

bu sefer ilk defa kendi kuyrugum yandi. klische beni de yakaladi sonunda

peki, nedir bu biseylere hazir olmama durumu?
ne bu kendini baska birinin arzularina yer veremeyecek kadar kendine konsatre etmek?

biz kadinlar da kendimizi seviyoruz, fakat baska bir insan, hele bir de bu insandan hoslaniyorsak ve gecirdigimiz zaman güzel ise ve bize enerji veriyorsa, neden bu kadar disarda tutulmaya calisiliyor. anlayamiyorum.

güzel giden bir beraberlik bir erkek icin ne zaman yük ve sorumluluk duygulariyla baglantili biseyler olmaya basliyor. bir ay? iki ay? kac zaman sonra.

herseyin güzel, komplikasyonsuz, tartismasiz, yanlis anlamasiz, sorgusuz sualsiz ve serbest ce ilerledigi zamanlar da hersey yolunda. unutulan sey ise bu güzel zamanlarla beraber ilerleyen duygusal bir baglam. yeni bir iliski türü olustu son yillar da, adi "gezip tozup eglenelim, soru sorma, birsey bekleme, umud etme cünkü beklenti icine düstügünde ben kacar giderim". peki nasil olacak bu is? güzel zamanlar sonunda, ah yedim ictim, karnim tok, hadi bana müsade mi diyecegiz? nasil olur da beraber birseyler yasar, paylasir ve haz alirken, duygularin ve beklentilerin de olusmasina engel olunabilinir? bir iliskide olabildigince kadin ve disi olman beklenirken, nasil olur da ayni zamanda sahiplenme, ait olunma ve daha bir sürü disisel özellikleri ve dürtüleri deaktive edebilecegimiz varsayilir !?

zaman degisti, kadin erkek iliskileri nedendir bilmem erkeklerin dogrularin da ilerliyor. kadin her seyi secermis, karar verirmis gibi görünse de, son karar erkekten cikiyor. kadin degil erkek seciyor. biz zavallilar ise secilmeyi bekliyoruz (cogu zaman).

bir erkek 40ndan hatta 50sinden sonra bile gencecik bir tazeyi takabiliyor koluna. aceleleri yok, cünkü örnek aldiklari abileri var onlarin. neden daha 30larin ortalarindayken dönüsü olmayan (ya da dönüsü pahali olan) kararlar versinler ki? ohhh, 30lari 40lari biraz yukari da sekillendirdigim bicimde yasayip gidiyorlar. sonra hooop, hic beklenmedik bir zaman da ve adi bile duyulmadik bir tazeyle evleniyorlar.

olan bize oluyor. o kadar cok hos kadin taniyorum ki ve bir o kadar ayni model adam, "baglanmak icin cok erken, takilalim ama bisey bekleme" modeli. hicbirimizin gelecegin bir partner ile mutlu mesut gececegine inanci kalmadi. bir gün beraber bir ev alip icinde beraber yaslanmayi düsünüyoruz.

üzülmemek elde degil. cok sitemkar yaziyorum, biliyorum fakat sitemliyim.

acim cok taze, giden benmisim gibi görünse de bana baska bir secim birakmayan o! beklentilerim minimumdayken bile (ki hakikaten bir beklenti icinde degildim henüz) onun icin bir yük olmaya basladigimi ögrenmek cok canimi yakti, yakiyor.

peki ya benim ona özveriyle, seve seve verdiklerim?
onlari sualsizce alirken hersey hostu ama...

hesabi olmaz verilenlerin, biliyorum.
fakat ne kötü bi alisveris oldu bu benim ki...
bazen üzerine de versen alacakli kaliyorsun iste....

hayat

Dienstag, 15. November 2011

ve biseyler olmak üzereyken hep bitiyor

ben bu blog olsaydim, klavyeyi kilitler, hatta passwordümü degistirir, ben'im buraya bi daha girmeme, tek kelime yazmama izin vermezdim! neden mi anlatayim...

ben iki mutlu an arasin da kusmaya geliyorum buraya. ha biseyler oldu olacak, cok güzel olacak diyorum, hayata karisiyorum. karismak la kalmiyor agzimin payini aliyorum. sonra ah blog da vah blog... hersey boktan be blog. ah benim kara yazim da blog.... blog da blog.... blog degil, cöplük, ruhsal artiklar cöplügü. adi üstünde, KARA-LAMA DEFTERI... yani sadece kendimi karalara bürünmüsken buluyorum blog yollarinda.

gülüyorsun degilmi icten icten... gidip digip, hep sana dönecegimi bildigin icin gülüyorsun.

okuyan varsa da bu cöplügü, malesef sadece buhranlarima taniklik ediyor. güzel anlari disarda yasasip, disarda biraktigim ve bloga almadigim icin beni mutsuz, ezik saniyorlar belki de.
yok efenim, öyle degil... oluyor oluyor, ara ara, ara sira bana da oluyor güzellikler fekat pek nadir oldugundan öyle anlar, yasayip hafizama naksetmekle mesgul oldugumdan hic girismiyorum sanal aleme.

iki ay sürdü son hikaye. iki ayda hem asik oldum, hem hayalkirikligi oldum, hem ayrilan oldum, hem ayrilma karari alabilecek kadar kendime sadik ve gururlu oldum, hem de özleyip aglayip bunu son virgül den önce ki sifatimdan (celiskili demesinler diye) saklayacak bir garip insan oldum.

bu sifatlarin hepsini bir beden de tasimak nasil mi anlatayim:
  • asik oldum bi adama iste, cok hostu napiim, saclari hafif kirlasmis, bir centelmen, bir tapinak abidesi, bir corc kuluni cok sevdim iste
  • lay lay lay, loy loy loy, asigiz, her bos dakkayi beraber gecirmeye calisiyoruz, bu ara o biyerlere gidiyor, ben is seyahatleri, onun izni, benim tatilim bir kosturmaca, bir heyecan, bir özleme, bir bulusma...
  • sonra bir parti, bir diger parti... bir kadin, iki kadin.... hooooop efendi, kim bu bu kadar kadin, neden hepsini taniyorsun, neden onlar seni yemek istiyorlar hemide ben senin yanindayken...
  • ilk bullet point taki corc iste gastronom oldugundan bir dünya insan taniyor mus, da hepsi sadece is icin kurulmus kontaktlarmis da, bunlari ciddiye almamam gerekiyormus...
  • neyse, eski bir macerasinin bir gece corc la vedalasirken ki yakinligi ve dudak kenarinin dudaga en yakin cizgisine konulmus iki islak öpücük tü tepemi attiran. naarami attim gittim.
  • bitti iste.
sonra ne mi oldu...
  • hic, ben agladim üzüldüm, corc keyfi hayatina devam etmekte, etrafinda ki kediler mutlu mesut siralarini bekliyorlar hünkarimizin yatagina girmeye..
  • ben, radikal uc noktalarin kadini olaraktan ne var ne yok sildim. silgidim seyler listesinde, telefon numaralari, email adresleri, beraber cekilmis fotograflar, atilmis sms ler, yazilmis emailler, FB, Xing, Whatsup gibi sanal ve teknolojik izlerin yani sira, kapi kollari, kapida ki parmak izleri, banyo, yerler, camlar, dolaplar yer almakta. atilmis bir kac esyasi ile yakilmis bir kac kiyafeti ni almaya gelmek istemez umarim. cünkü artik yoklar.
  • bu sanal ve fiziksel temizlik ten sonra kendimi cok mu iyi hissettim, haaaayiiiiiir. icime soguk sular mi serpil di, hayiiiiiir. ama biseyler yapmam gerekiyor du, bana bu konuda hak verirsiniz isallah, icim icimi yerken, öyleeee oturup beklesemiydim onun beni silmesini...
gecicek diyorlar onlar, tabiisikide gecicek, kimler geldi, kimler gecmedi ki... yaniiiii fekat ne zaman? hangi yil da? nasil ?
su an gecicekmis gibi gelmiyor, yani biliyorum tabii, henüz cok taze... vs vs vs. gececegi günü bekliyorum, baska erkeklere bakmayi, onlari süzmeyi, süzerken flirt edip bundan keyif almayi...

ama kahretsin ki cok yakisikliydi, ondan güzelini nasil bulucam ben yaaaaaaaaaaaaaa

Allah belani versin corc... o kadinlardan hastalik kapasin, bir daha sevisemeyesin emi.
Evsiz barksiz yasamaya devam edesin, benim gibisini bi daha bulamayasin emi.
Düzenledigin partilere kimse gelmez, hepsi bir flop olur sen de rezil olursun issallah.
O her kadina ayni dilleri döken dilin de ciban cika, bir daha kimsenin agzinin icine giremeyesin issallahhh
Dans etmeyi cok iyi bilen ayaklarin birbirine dolasir da yüzünün üstüne yerlere yapisasin issallah.
Flirt etmek ve can yakmak icin kulladigin o cok sevgili Ispanyolcan bir gün hafiza kaybiyla beraber kaybolur, asil dilin olan Almancayi bile konusamassin insallah....
Ömür boyu elinde bir bavulla bir koltuktan digerine uzanir belini bükersin issallah
Yedigin pizzalar zaten büyümekte olan göbegini davul eder de bir daha o cok kiymetlini yukardan bakarak göremessin issallah...
Beni götürdügün her yere bir daha kimseyi götürümez, bok gibi yalniz kalirsin isallah....
O cok sevdigin sac kremimin kokusunu bir daha kimsede bulamaz, ömür boyu beni ararsin insallah....
Bir daha benim ki kadar koforlu, temiz ve misk kokulu yataklarda uyumaz, bitlenirsin issallah.

bu kadar yeter bence.

ha bi de...

neyse, bu da bana kalsin.


Dienstag, 13. September 2011

biseyler oluyor

sanki sihirli bi el dokundu bana
son zamanlar daki buhranlarimi bilen, gören, hisseden ve bu duruma üzülen, sevindirmek isteyen, son vermek isteyen bu kara zamanlara, bir el dokundu sanki bana

bir anda oldu, nasil oldugunu bile anlayamadan bir gün bir seyler degisti

ne güzel oldu!

sonbahar da oldu

soguga ve rüzgara inat, yemyesil icim simdi
civil civil kuslar sarki söylüyorlar icimde, ve kanat cirpislarini hissediyorum karnimda
öyle güzel oldu ki
korkuyorum bitecek diye

korkmadan, tadina vara vara, hayati icmek istiyorum simdi gecen yillarin susuzluguyla!

bir seyler oldu, nasil anlatsam bilemiyorum

ama cok güzel oldu!

Donnerstag, 25. August 2011

mutfak

misafirlerim gitti. yendi, bitti, silindi, yikandi. sanki o mutfakta bu gün tencereler kaynanamis, tavalar da yaglar erimemis, lavaboda bir sürü yesillik, ot, salata, sebze, meyve yikanmamis gibi. silindi izler. geriye kalan ise tatli bir yorgunluk. bugün cok mu güzel gecti? HAYIR. tabii ki HAYIR. fakat ne zaman böyle cok iyi olmasam kendimi mutfakta buluyorum. birilerini yemege davet edip, bir hisimla girisiyorum yemeklere, sanki hayatimda ters giden herseyin hincini mutfaktan cikariyorum.

bugün
90 dakika
2 ana yemek (biri tavuklu, digeri kirmizi etli)
2 aperativ
2 ara sicak
desert

voi la

ne hos bi telas, ne hos bi ugras. ne cabuk sonuc. ne lezzetli.
en basit en essential sey. YEMEK.

eskisi gibi yaptiklarima abanmiyorum da artik. mutsuz ve sisman olmak daha beter bisey cünkü, biliyorum. tadina baktigim icin mi bilmem, yaptiktan sonra yemek gelmiyor icimden.
ama bir o kadar da seviyorum yiyenleri izlemeyi.

mutfak evet, su aralar stresimi attigim, tatli tatli yoruldugum tek yer.

mutfak.

Dienstag, 16. August 2011

ben ne zaman ...

ben ne zaman yazsam, bitti yazilan
ne zaman görsem bir kusu, o an ucup gitti
ne dilesem tanridan, kabul görmeyen dilekceler cöplügüne atildi
ne gecirsem aklimdan, aklim kalmadi
.
.
ben ne zaman görsem, gözüm karardi
ne zaman baksam, gözüm yol cekti
ne zaman sevsem,
ne zaman
ne de yol
sevdigimi bana getirdi
.
.
ben ne zaman öpsem, dudagim yandi
ne zaman öpülsem, icim almadi
ne zaman gülsem, icim agladi
ne zaman Özdemir Asaf okusam...
.
.
neyse
o da baska bir zaman

Sonntag, 14. August 2011

severek mi seviserek mi?

annen seni sadece seviserek mi dogurdu yoksa gercekten severek ve isteyerek mi?


bu soru kafami kurcaliyor cok zamandir.



annenin hamile kalmasi, hamilelik zamani, dogum öncesi ve dogum aninda ki ruh sagligi / bozuklugu, mutlulugu / mutsuzlugu isliyor cocugun da kanina.



eger mutsuzsa anne, hatta (bu kocasi olsa bile) tecavüz edilmisse anneye, dayak la gecirmisse hamileligini, annenin acisi kanina islemisse sen daha dogmadan, vay senin haline...



care yoktur, istedigin kadar cabala dur. olmaz, olamassin, mutlu olamassin.



ne cocuklugun, ne ergenligin ne de yetiskinligin de sevildigini ve istendigini hissersin.



kendi kendine aciklayamassin o hic gitmeyen hüznünün ve melankolinin sebebini.



annen üzülmüsse, sen de üzülürsün.



bu sanki anneden kiza gecen bir lanet gibidir.



belki sen, mutsuzlugu kanina dogmadan islenmis cocuk, mutlu olmayi azicik ucundan basarip, severek, seviserek ve isteyerek bi cocuk dünyaya getirirsen bu lanet zincirini kirarsin.



yeni, temiz sayfalar acarsin soy agacina.




Donnerstag, 11. August 2011

dogru kadinlar la konusmali genc kizlar

hata yapmis ve pisman olmamis kadinlarla konusmali genc kizlar, hayata karsi cesaretli duruslarini örnek almali bu kadinlarin.

düz yollarin güvenli patikalarin da, yanlarin da yavsak esleri ve veletleriyle ekmegin fiyatini bu güne dek ögrenmemis kadinlar la degil, batip cikmis, tekrar batmis, hüznüyle dimdik kadinlarla konusmali genc kizlar.

terk etme cesaretini göstermis, terk etmis, edilmis, gurursuzca sevmis, severken terk edebilmis, icmis, batmis, cikmis ve hüznüyle dimdik kadinlarla konusmali genc kizlar.

yasamis kadinlar la konusmali.
yasarken hayati ve üzerine üzerine giderken, en aglanasi durumlar da bile kirmizi rujunu sürmeyi ihmal etmemis kadinlar la konusmali.

sigarinin dumanini tüttürebilen, sarabin iyisin den anlayan kadinlarla konusmali genc kizlar, sarabin icine düsebilen. sarap gibi kadinlar la.

bekaretini ruhunun ve bedeninin bir deli asiga birakmis kadinlar la konusmali genc kizlar, asklari ve inanclari ugruna sehirler terk etmis kadinlar la. yetmis, yetebilmis, dilenmemis, kendini güvence ugruna kiraya vermemis kadinlar la konusmali.

kizmizi ojeli ayaklari gezmis kadinlar la konusmali genc kizlar, yürüyerek bi kenti kesfetmis tek basina. yanin da bir ikinci kisiye ihtiyac duymadan dolasmis kadinlar la konusmali genc kizlar, yalnizliklariyla yanliz olmayan kadinlar la.

sarki söyleyen kadinlar la konusmali genc kizlar, kederlenmekten zevk alan kadinlarla. hayatlari bitmeyen bir sarki olan kadinlar la konusmali genc kizlar, hicaz makamina yakisan kadinlar la.

onlara sormali hayati genc kizlar, onlar dan ögrenmeli.

Mittwoch, 10. August 2011

lotto

bana
vur
öyle
bi
vurki
felegim
sassin

amin!

Dienstag, 9. August 2011

balik

en ummadiginiz an da, en umutsuzken gelirmis baliklar

bir balik geldi

öyle bir geldi ki

hosgeldi

hem de cok hos geldi


Montag, 8. August 2011

kadife ve tarzan

kadife prenses o aksam kendini saraba vurmus yine evinde kendi kendine demlenmis, demlenen bir cay gibi bütün düsünceleri, kederleri su yüzüne vurmus
hava sogukmus, prenses balkonunda sonbaharin habercisi soguga inat, battaniyeyle oturmus, icmis sarabini
habire ayni sarkilari dinleyip durmus, ayni sarkilari ilk defa dinleyen biri gibi hayretle "ne güzel sarki, ne güzel anlatmis" deyip durmus kendi kendine
prenses bugün cok yogunmus, cok duygusal
uzun zamandir görmedigi bi arkadasiyla karsilasmis
arkadasinin bi bebegi olmusmus, ve o bebegi kollarina aldiginda duydugu his prensesi öyle duygulandirmis ki, gözlerinin bebegine oturan bir kac damla yasa engel olamamis, öyle sevinmis ki prenses, öyle duygulanmis ki hala sevdigi arkadasini ve bebegini, ve serceleri ve dünyanin bütün hayvanlarini, Allahin yarattigi bütün o muhtesemlikleri düsünüp duygulanmis
biraz da onlara icmis bu gece, onlara hayret etmis, sanki ilk defa bir serce görür gibi, ilk defa bir bebegin nasil bir mucizeyle dünyaya geldigini, hayat buldugunu anlar gibi, anlayamaz gibi, öylece hayretler icinde icmis

cekirdege can veren tanriya sükretmis, onun mükemmelligi karsisinda kendini öyle aciz, öyle caresiz, öyle kücücük hissetmis...

öyle sükretmis bu gece

ve üsümeye baslamis

galiba soguk almis dünkü yagmur macerasindan

simdi ise kafasi güzelmis, güzelmis

öyle istemis ki bu kafayi paylasmayi

tarzan ise kendi ormanin da, prensesten bihaber

tarzan kendi ormanin da, prenses kendi ormanin da

öyleymis

bu hikayelerin sonu nereye gidermis

bu bir hikayemiymis ger gece kücük kizlara anlatilan iyi uyusunlar diye

hikayemiymis tarzan, yok sa gercek mi, dokundugunda kaybolurmuymus tarzan

yoksa varmiymis gercekten, kendi kafasinda kurdugu bir kahramanmiymis yoksa etten, kandan, damardan bir adammiymis bu tarzan

kadife varmis ama

hem de en yogun halinde su an...

Donnerstag, 4. August 2011

der gibi...

anladiginiz üzre is yerindeyim, aslinda pazartesinden beri is yapmadigim göz önünde bulunduruldugun da, banka dinlenme tesislerindeyim de diyebilirim. is var olmasina da acelesi yok, son dakka golü atip kahramanlik hislerine kapilmak istiyorum.

su allaanbelasi ülke, aci vatan ve bir diger adiyla da Alamanya dan kurtulabilmek icin borcumun bitmesi gerek. Bu nedenle kendime hafta sonlari calisacagim bir is ariyorum arkadasim.

Yaptigim is bas-vurulari ise insanin kafasini duvarlara-vurulasi:

1. Bir araba parcasi üreten sirketin yepisyeni bir parcasini piyasaya tanitim, satis ve pazarlama icin aradigi baagyan elaman pozisyonunda aradiklari özelliklerin arkasinda yatan gözellikler

- pirezentibil (mini etek, baldir bacak göster der gibi)

- kendine güvenli (ürettigimiz mala güven yok bari baldirin bacagin güzel olsun der gibi)

- satis tecrübeli (parayi almadan mali verme salak der gibi)

- düzgün konusabilen (agzin laf yapmassa bu boku nasil satacaksin der gibi)

- esnek calisma saatli (mal tanitmaya mi gittin, adamlar kararsiz sa tabikiside yemege cikacaan, icki tekliflerine hayir demeycen, elma suyu kusup, beyaz sarap ictim diyecen der gibi)

- istikrarli (mali tanittin, adamlar size döneriz dedi, basacaan telefonu, basacaan imeyli, biktiracaan, ve tabii ki kibarca ve mini eteginle der gibi)

- provizyon bazinda (sattinmi alirsin parani, satamassan bize ne der gibi)

- sorumluluk sahibi (hafta sonu isim var, annem hasta, görümcemin cocugu oldu, karnim agriyo baska efinime söyliyim partiye davetliyim dersen bozusuruz...)


der gibi...

sümüklü ugur böcügü ve psikolog teyzemin tedavi önerisi

teyzeme giden yolda yagmuru firsat bilen yüz bin tane salyangoz gördüm. irili ufakli, grili beyazli. hepsi evini sirtlamis. usul usul ama özgürce, en kiymetli üc bes esyasini sirtina almis gibi... kiskandim. ben de sümüklü böcük olmak istedim oracikta. hem neden bu sirin heycanciklara sümüklü derler onu da anlamadim. en miniklerinden birini elimin üzerine koydum. tutuntu tenime, elimi ters cevirip test ettim, düsmedi. islak oldugunu sanisimiz insanligin yillardir inandigi büyük bir yanlismis, anladim. ne garip bir his ti o. ne yumusak, ne serin.

teyzeme hayatimi bos, anlamsiz hissettigimden ve mutsuz oldugumdan bahsettigim de bana bir psikolog edasiyla bakti ve su bütün hemsirelerimin örnek almalari gereken önerilerde bulundu:

- gel bana, önce alisverise gidelim
- sonra eve gelip en dertli kaseti takip mutfakta pisirelim, pisirelim, pisirelim. masayi donatalim.
- sevmedigimiz ne kadar insan varsa davet edip yiyelim, yiyelim, catlayana kadar yiyelim.
- ortaligi temizleyelim, silelim, silelim, silelim
- sonra ne uykusuzluk kalir ne mutsuzluk, yataga kendini zor atarsin. uyursun misil, misil.

bir diger bilir kisi olan yengem ise olaya "yavrucuum sükretmeyi ögrenmelisin" diyere basladi ve sükür objelerinden bahsetti:
- güzelsin
- zekisin
- isin gücün var, parani kazaniyorsun
- tatile gittin geldin, bronz bir tenin var
- göbegin yok
- ne güzel giyiniyorsun
- evin koccaamaan, güzel, temiz
- sil, süpür, otur ohhhh cayini demle, ac bi film...
- nankörsünüz siz, nankör
diyerek bu hayatimin anlam ve önemini belirten konusmasina son verdi.

sonra yengem tekrar söze girdi:
- bir piskoloooga gitsen, anlatsan
- gerci pisikolog karinin diyecegi de belli
- git diyecek kendine bir boyfirend bul, gez, eglen, gününü gün et, sevis, ye ic, yine sevis ve cogal. kadin diyecek ki, simdi hemen buradan cikar cikmaz, gözünü dört ac, etrafina bak, bul ve al.

iste böyle de entel, böyle de bilgili ve hassas bir ailem var.

otobüs duraginda beklerken sol elimle kitabimi tutuyordum ki mübarek sag elim sigara denen nigmeti iyi kavrasin, sol elle günah biliyorsunuz. neyse bi kipirdanma hissetti sol elim. ve sanki o kitabin icinden cikmisti, 7 noktali ugur böcügüm. elimde ufak bir dünya turu attiktan sonra da yere düstü, ölmedi korkmayin. yürüdü gitti. tam o anda otbis geldi ve bir sürü sarhos ile beraber eve dogru koyulduk.


Montag, 1. August 2011

hayattan gecmis olanlar bilirler ki

romantizm hicte öyle dalli güllü bisey degil.
Babil filminin iste o sahnesinde erkek kadinin altina bi kap tutar ve kadin kaba iserken kadin ve erkek öpüsürler. kadin erkege korkularindan, erkekse birbirlerini ne kadar sevdiklerini söyler. iste tam da o en "pis" seye sahit olurken öpüsülebiliyorsa o romantiktir. en pis seyler paylasiliyorsa o asktir.

tatil sonu ilk is günü, günlerden pazatesi

pazartesi gününün tek güzel yani gececek olmasi ve yerini, sallanan Sali'ya, ortasekerli Carsamba'ya, müjdeci Persembe'ye ve günlerin krali Cuma'ya birakacak olmasi.

10000000000 email outlook da.
10unu okudum, gerisi ögleden sonraya. herbiri tepende ki sorumlulugu sana milyon kez hatirlatan igneler gibi geliyor zaman zaman.

pazatesiler cumaya ertelesin.
biri bunu yapsin ne olur.

Sonntag, 31. Juli 2011

tatil sonu buhranlari

eve geleli bi kac saat oldu. bir kahve. ikinci kahve. dördüncü sigara.
ve iste yine yasadigim evdeyim. eve girerken ki o tanidik evin kokusu. dolapta süt yok. sütsüz kahve berbat. tatilin fazlasi zarar. ücüncü haftanin ortalarinda bos bos gezmeye alisan bünye bir yandan alistigina tutunuyor, bir diger yandan tatilin sonunu hatirlatan beyin bünyeyle catisiyor. süt yok. kahve hala berbat süt olmazken.
eve ilk girdigimde yaptigim ilk is yarim saat boyunca yeni aldigim tabloya duvar begenmek oldu. begendim, astim. berbat sütsüz kahve elimde, duvara bakiyorum. tabloya. harem cariyelerine. süt memelerine cariyelerin. süt yok, kahve berbat.
hava alaninda tam ucaga binecekken cekip geri gitmeyi düsündüm. el kol bagli tabi. bok gidersin. sikiysa git. öyle dönmek isterdimki. kus gibi özgür.
pazartesi is var, bundan da beteri pazartesinden önce soguk bir pazar. bavulumu bosaltirken ki elime yapisacak kum taneleri var mesela. hala islak mayom var. ordan burdan aldigim ufak tefek seyler var. kokular var. kiyafetlere sinmis yasanmisliklar var. bavulumu oldugu gibi bassam cöpe.
ekmek yok. kahvalti yok. nakit yok. pazar günü acik olan bi firin yok. veresiye de yok.
tatil yorucuydu. o haliyle bile güzel.
tenim kara simdi, yakinda soyulurum.
aciktim. migdem cekildi.
ucakta arkamda ki veletlerin annesiyle tartistim.
kafvem soguk, sütsüz, tatsiz.
cariyelerin memeleri ise süt gibi.

Dienstag, 5. Juli 2011

küretaj hisler

bir kac yazi önce iyi biseylerin olmayisindan bahsetmistim. keske bir kez de hakli cikmasam. ya gercekten benim payima iyi biseyin kalmayisindan, ya da iyi biseyin olamayacagini ezberledigimden, her ne sebepten olursa olsun, olmuyor iste. kendim yazmiyorum hayat senaryomu. kendi degil her insan yasadiklarinin yazari, bunu artik iyice biliyorum.
her sey olabilirdi, iste ne oluyorsa tam da o herseyin mümkün oldugu anlarda oluyor. nasil bilemiyorum. sanki biri gelip, yazilmis bir mutlu ani karaliyor, son anda biseyler, birileri fikir degistiriyor ve son bildigimiz son. aci(k) son.

baslamadan biten seyler, alinmis cocuklar gibi, dogmadan ölen. küretaj olmak gibi. icinde kipirtilarini hissettigin, icinde dönüslerini ufak tefek bir umudun. sonra si yok. sonrasi küretaj olan hisler.

sonrasinda yasadigim ise, duygularimi aldirdiktan sonra ki buhran.

nasilmi...

birden gözlerim karardi ulu orta, bir binadan digerine giden uzun ince yolda gidiyordum. elimde kahve, digerinde sigaram, giris kartim. kahvemin birazini yere, birazini üzerime döktüm. sonra cöküp kaldim durdugum yere. asagi yukari yüz metre mesafede iki kisi bana dogru yürüyordu. oturdugum yerden kalkmaya calistim yavasca, kalktim, yine oturdum. iki kisi yaklasiyordu hala. onlar gelmeden kalkmaya calistim tekrar. bu sefer basardim. iki kisi yanimdan gectiler. sormadan iyi olup olmadigimi, öylece gectiler. kalktim. gittim.

hava cok sicakti. tramvay da tutamadim kendimi. biraktim. bayilmisim. gözümü actigimda benim inecegim duraga iki durak kalmisti. toparlandim. indim, yavas yavas eve yürüdüm.

öyle zavalli hissettim ki kendimi.
kendime acidim, bir dilenciye acir gibi.

sIk sIk umudunu küretaj olunca insan, acisi cabuk bitiyor ama icinde ki bosluk büyüyor.
bosum simdi. bombos.

Montag, 4. Juli 2011

hey hayat... baksana bi buraya

SIKILDIM anliyormusun SIKILDIM senden

sen agzima sicarken her seferinde afiyetle, ben kalkmaktan SIKILDIM

bana her kalkisimda umudu asiliyorken, ben düserken bana bakip siritmandan SIKILDIM

bana umut verme

umut verme bana !

Donnerstag, 30. Juni 2011

baskin

sanki hic bir iyi sey olmayacakmis gibi geliyor bazen. bazen de bunun böyle olacagini düsündügüm icin mi eliyorum iyi bir sey olabilitesi olan seyleri diye düsünmeden edemiyorum.
ne zaman basladim böyle biri olmaya, hangisinden sonra. hatirlamiyorum.
digeri oldugum zamanlari bile hatirlayamiyorum. oldum mu ben hic öyle. bilmiyorum.
bu his öyle baskin ki, sanki bundan öncesi yok gibi, sildi gecti gibi, gecmiste olduysa eger, olan biteni. ve en kötüsü, bu his öyle inandirdi ki beni kaliciligina, baska birseylere inanmak mümkün degil. biri ciksa ve dese ki, mavi topunu buldum. belki o zaman...

ellerime bakiyorum bazen. dokundugum seylere.
ellerim yasimi belirtmeyen tek bölge bedenimde. ellerim hala bir cocugunkiler gibi.
bir tek ellerim kaldi. baskalarinin ellerine de bakiyorum, birseyler söylüyorlar. konusuyor elleri insanlarin. bazen dilin sustugunu eller söylüyor.






Sonntag, 19. Juni 2011

zaman kayinca

Ben 10 yasindaydim.
O ise o zamanlar ise 20. Ben cocuktum ve o benim gözümde cok büyük, cok yetiskin di. Her pazar gelir yegenlerini gezmeye götürür dü, benim de teyzemler de oldugum zaman beni de alirdi digerleriyle beraber.
Her zaman degil, bazen. Cünkü yegenleri erkeklerdi, ben ise celimsiz kara bir kiz.

Aradan 18 yil gectikten sonra market önünde domatez secerken karsilasmamiz ise hayatin ara sira yaptigi oyunlardan biri.

Hemen tanidim o zamanlar agabey dedigim O'nu. O ise biraz bakti önce yüzüme, gülümsedi sonra. Tanidi celimsiz kara kizi.

Sordu anlattim. Bazi insanlar birinin, görmedikleri uzun zaman icinde, degismeyecegine / büyümeyecegine inanmayi severler. O da onlardan biri.

Alisveris cantalarim ve ben eve servis edildik, numarami aldi. Ne kadar güzelmis beni tekrar görmek.

Biri on, digeri yirmi yasindayken imkansizdir bir cok sey. Bir cocukla bir yetiskin. Fakat zaman icinde kaydikca bir nokta dan sonra basliyor beraberligin mümkün olabilecegi en kücük yas siniri. Matematik gibi yani. Bir yil x ten sonra. Bu x ise kisiye göre degisiyor. O'nun gözünde ben x'e gelmis ya da x'i gecmistim, bugün bunu gördüm.

Biz biz olmasaydik, bi flirt bile denilebilecek bir konusmaydi domatez reyonunun basinda ki.

Ne tuhaf aslinda, bir ciftin arasinda 15 yil yas farki var diyelim. Biri 5 yasindayken digeri 20 yasinda ve hayata karismis oluyor. Ilk sevgilisi olmus, ilk tatilini yapmis ve daha bir cok ilk'i ardinda irakmis. Digeri ise hala sümügüyle oynuyor. Bunu hesaplamak fen bilgileri diplomasi gerektirmiyor elbette, fakat hissihatini düsündüm ve cok garip geldi birden gözüme.

Gözleri yaslanmis bakiyorlar di.

Benimkiler de, simdiden.

Freitag, 17. Juni 2011

bi ögle ile bi aksam

cogalmak isterken azaliyorum gibi bu aralar. cikmak isterken batmak gibi.
bazen de hic birsey yapmadan bakiyorum etrafima, insanlara.
bugün yine hep gittigim cafe de gecirdim ögle paydosumu. kitabin bir yerinde takili kaldim.
ayni cümleyi kac kez okudugumu hatirlamiyorum. o kadar cok okudum ki o cümleyi, okudukca anlamini yitirmeye basladi kelimeler. bu oyunu sIk yaparim. birbirine benzeyen iki kelimeyi ardarda tekrarlarken hangisinin ne anlama geldigini unuturum.
bknz: pencere ve tencere
tabi cok kelime yok birbirinden bir harf ile ayirdedilen.

bi ara garsonu cagirdim, hesabi ödeyecegimi sanip bana borcumu söyledi.
oysa bi kahve daha isteyecektim. ödedim. kalktim.
bes senelik barmenlik ve garsonluk zamanim da cagirildigim da müsteriler tarafindan, arzularini sordum. kafamdan yazmadim hikayeyi.
acele gitmemi gerektiren bi durum da yoktu. cafe bos sayilirdi.

sehir merkezine gitmek gibi bi hata da bulundum is cikisi.
neden gittigimi bilmeden gittim. gittim iste.
bi ihtiyacim yoktu. evin de eksigi.
alisveris cantalariyla dolasan kadinlarin suratlarinda ki memnuniyete anlam veremiyorum.
meziyet, maharet, guru kaynagi bi durum yok ortada. para vermissin, almissin. ne bu yani.

alacak biseyim olmadigindan hemen geri dönmeye karar verdim.
duragin altinda ki manavdan bir kilo kiraz aldim. eve gelip actigim da bir kilo gözüme o kadar az gözüktü ki, acaba bir kilo demir mi, bir kilo kiraz mi daha az görüy
nür diye sacmaliklar gecirdim icimden. ve merak ettim bu az önce ki sorunun (kiraz=pamuk versiyonu) daha ilk dillere düstügü zamanlar da "bir kilo demir" cevabini veren olmusmudur diye.

simdi sadece kiraz cekirdekleri var önümde. kursun gibi. birini ceviz kiracagiyla kirdim, icine baktim.
küt diye kütle.
bisey yokmus icinde.


Donnerstag, 16. Juni 2011

-

uzun zamandir düsünüyordum terk etmeyi
ettim bugün
bitti

ne kimseyi görmek
ne kimseye görünmek
ne göstermek özel anlarda cekilmis fotograflari
ne görmek kimsenin özelini
ne kimse beni dürtsün
ne ben kimseyi dürteyim
ne kimse begensin
ne ben begeneyim
ne halimi sorsun kimse
ne bileyim kimsenin halini

silinmek arzusu uzun zamandir var icimde
bir defterin solgun sayfalarina kursun kalemle yazilmis gibi
zamanla solgunlasmis hafizasi bir yapragin
belli belirsiz orada
öyle silinmek zaman tarafindan itinayla

silip atmak zavalli cirpinislari
cünkü biliyorum
hissediyorum
öyle kolay olmayacak toparlamak, toparlanmak
hic kolay olmayacak
gücüm de yok
biliyorum bu sefer olmayacak

onun icin hic savasmadan
birakiyorum
gücüm kalmadi

bir
iki
üc
oldu

benden bu kadar
size iyi yayinlar





Dienstag, 14. Juni 2011

A N L A M S I Z

bir sebebi olmasi gerekmiyor ki
iste bu yüzden' diyesin gerisin geriye
göz kalbe naksetmeye meylettiyse bir kere
seytan da O'ndan yana
melek te

Freitag, 3. Juni 2011

kara

dün uzun zaman dan beri ilk defa agladim, aglayabildim.
ferahlatici degil di, hani olur ya, rahatlar insan agladiktan sonra.
kosulsuzca seven birinin sesini duymayi bekliyormusun.
korkularim dan bahsettim ona, elestirilmeden, yargilanmadan, korkmadan.
sesimin titredigini hissettim.
tutmak istemedim kendimi.
biraktim.
öylesine agladim.
o ise dinledi hickiriklarimi.
nasihat etmeden, yol göstermeden.
sadece.
dinledi.

gözlerim sis ti sabah uyandigim da ve ise gec kalmistim.
her sabah alti da calan zilin sesini duymamis, saate bakip gec kaldigimi anladigim da ise panik bile olmamistim.
umrum da degil di hic bir sey.

ofis bos simdi.
yazman gereken raporlar önümde.
ben ise defterim de.
karaliyorum hayati.
kara.

Yogi

bugün bir Yogiyle karsilastim parkta. bana tapinaktaki hayatin dan bahsetti, bir iki resim cikardi gösterdi. sordum anlatti.

sonra elime biseyler karaladi verdi. bir kagit parcasin da üc sey yaziyordu. avucumun icindeydi kagit. sorular sordu. cevapladim.

kagidi actim, icinde yazili üc sey vardi, benim, bana kagidi bana verdikten sonra anlattigim.

ya iyi bir ilusyonistti o. ya da gercekten bir Yogi.

ne olur Yogi olsun.

yazdiklari benim olsun.

üc vakte kadar o üc sey olsun.

3 sey

1
2
3

ne kolay esasen.

3 vakit.
3 sey.

Donnerstag, 2. Juni 2011

kusuyorum, görüyormusun

zehirleniyoruz hergün yeniden. gün oluyo domatez de, gün oluyo hiyar da saniyoruz zehir. Ama aslinda zehirleyen de biziz, zehirlenen de.

bir seyler yolunda gitmiyor. sanki attigim her adim dan sonra iki geri gidiyorum.
benim le alakali degil olan cok sey, hersey benim basari ve ya basarisizligim la sonuclanmiyor ve iste tam burada belli oluyor iyi niyet.

elekten gecirmek her sözü, incelemek lafi agizdan cikmadan önce, belki bir gün bana zehir olarak geri döner diye. bu degil ki anlami dostlugun!

en sevdigin en cok yaraliyor, en cabuk kayiyor elden.
en sevdigin en kaygan oluyor her seferin de.
hakli cikmaktan da nefret ediyorum üstelik.

karin hep dogruyu söylüyor aslin da. yanilmayi umuyorum bazen onu dinlemeden, ama hakli cikiyorum her seferinde. hakli cikmaktan da nefret ediyorum üstelik.

sitem degil bu yazdiklarim, sadece tespit.

böyle günler de kendime daha bi yakin hissediyorum kendimi. kimse yok aslinda. belki budur sebebi.

diger seylere deginecek olursam, kimi cocuk yapiyor, kimi cok mutlu bir koca buldugundan, kimi spora basliyor, kimi icmeye, kimi dinliyor sadece politik olmak adina, kimi söylemiyor asil düsündüklerini, zehirliyor.

seffaf degiliz, iste en cok da bu cekilmez kiliyor hayati.





Mittwoch, 25. Mai 2011

CAGRI

pek bir tatsiz, pek bir tuzsuz, pek bir bana-dokunmayinim bu aralar.
icimde ki sIkIntIlarI birseylere yormaya firsat birakmadan gayet acik ve net yorumlaniyor hersey.

yildiz falim "ufak tefek miktarlar da büssürü para gececek eline" derken, hayat bana hic de öyle mütevazi olmayan bi rakam dayadi mesela bugün.

sabah o mesud eden mektupla uyandim.
actim
okudum
bi sigara yaktim
sonra ardinan bi daha
bi daha daha
anladim, kacari yok

mektup posta kutusundan cikti bi kere... devlet te onlardan yana, hukuk ta...

is yerin de ki performansi mi ölcecek olsa patron, aninda kendimi minik bir kartona iki üc parca ofis alet edevati ni toplarken bulurum. bunu bilerek calismak ise azab, bildigin iskence.
ekran da takipte ki bloglarimi okurken görünmek bile tedirgin etmez bir haldeyim.

evet bikkinim hayatim dan, yukari de ki paragraflarin suyu sIkIldIgInda geriye kalan bu.

BIKKINLIK

ne yapsam gecer diye düsündüm ve bu düsüncenin bir sonuca varamayacagini anladim. cünkü zaten bir zamanlar yapmaktan zevk aldigim seyler bile bayiyor.

BAYGINLIK

bayginlik demisken, bu gün erken cikabilmek icin, dünyanin gelmis gecmis en aptal ve ucuz yalanini (basim ve ya karnim agriyor) uydursam mi diye düsündüm. biraza daha inandirici olsun diye, ufak bir bayginlik oynamak bile gecti aklimdan.

AZMIM NEREDE



nereye kactiysaniz CALISKANLIK, ey AZIM, ey HAZ, ey ne bilim ne.

beni duyuyorsaniz, EVETe gidin!




Donnerstag, 19. Mai 2011

sizin de psikopatiniz var mi?

benim var. ara ara, varligini tam unuttugum anlar da, bir sekilde zehirini gözüme, kulagima akitan ve bundan bi hayli zevk alan bir psikopatim var.

mutsuz, umutsuz, alakasiz kisiler bunlar, etkilenme, umursama, duyma, görme desem de kendime, etkileniyorum. sonra migdem bulaniyo. kusma noktasina bile geliyorum zehirin dozu yüksek oldugun da.

dün gece, yine yeniden bir sms ile uykumu kacirdi.
kalp atislarimin hizlandigina bu denli net sahit oldum ilk defa.
gerildim, sinirlendim.
benim gibi karincalarin üzerinden atlayarak gecen birine bile vahset senaryolari yazdirabiliyor kendisi.
katil etme kapasiteli yazilar yaziyor.

onu evrene havale etmeye kiyamiyorum. kendim parcalamak istiyorum.
bi sekil de canini yakmak, fiziki acidan.
dün onu bicaklamak istedim mesela.
sonra uzun uzun katil olmanin insana ne kadar uzak görünse de ne denli olasi oldugunu düsündüm.

mantralar düsündüm.
birini kendim de cok begendim.
o cümleyi tekrarlaya tekrarlaya uyumusum.
sabah uyandigim da aklima ilk gelen yine o mantraydi.

kus tüyü yastiklar da, güvenli kollar da uyumak uyanmak varken... ben
neyse... bu da baska bir travma

Dienstag, 10. Mai 2011

ay isigin da öpüsmek disinda yapilabilecek seyler

aman bakin ay ne güzel bu gece, keske bi manitam olaydi da ben de o ayin altin da sarmas dolas öpüseydim... DEMEYIN

cünkü ayin bu kadar güzel oldugu bi gece de yapacak baska hos aktiviteler var

asagi da göreceginiz liste henüz "ah hakliymissin be kader, ne kadaaaar cok sey varmis" dedirtecek türden uzun uzadiya degil henüz (yazi basligiyla celiskiye bakiniz) emme gelisecek tir zaman icinde. büyüyüp yalniz ay'li geceler de uzun bi liste olacaktir

1) kosuya cikin, ben ciktim bu gece. tek tük insanlar var di itini cise cikarmis olan bi de ben
köpegim olsa ben de onu zirt pirt cise cikarirmiydim diye düsündüm. cevap gayet net: HAYIR.
ona klosete oturarak (ayakta degil, dikkat) cis yapmayi göretirdim. bu ona ögretecegim ilk sey olur du. kicini silmeyi hatta ve hatta yikanmayi ve taranmayi da ögretirdim. deo kullanmaya alistirir, dis fircalatirdim...

ben köpek almiyim, degil mi?

2) ay isigin da öpüsenleri (bu gece itleri cis yaparken öpüsen bi cift var di) kinayin, ben kinadim. ayip dedim, olan var olmadigi icin kosturan var dedim. akilli olun gidin eviniz de öpüsün dedim

3) ay isigin da öpüsenleri kiskanin, ben kiskandim. yanlarin dan gecerken en azindan zinde ve fit görünüp onlara "vicdan yaptirmak" istedigimden bir hizli gectim, rüzgar gibi...

4) ay isiginin pek bi özelligi ve romantizmi olmadigina kendinizi inandirin, ben inandirdim. ne bu dedim, ne kitsch bi klische... alti üstü ay, yaniiiii

5) ayin bir dede oldugunu düsünün ve bir dedenin sizi izledigini hayal edin öpüsürken, ben yaptim. ve öpüsürken beni izleyecegine, kosarken izlemesi daha az pedofile bi haraket dedim, ve hakliyim öyle degilmi. bir dedenin beni izlemesi kadar romantizmi öldüren baska bisey söyleyin bana... hadi hadi... yok dimi

6) ay'in sizi öpüsürken görünce ertesi günün yildiz falin da size gezegen dostlariyla beraber ne gibi kuyular kazacagini düsünün, ben düsündüm. deger mi? degmez tabii, akilli olun

7) ay isigin da sigara icin (bakiniz sigara öldürmüyor, spordan sonra bile), ben ictim, gayet te hostu...

ha bi de cok yorgunum
ay isigi olmadan yapilabilecek seyler listesi de gelecek...
mesela uyumak
uyuyorum.

Montag, 9. Mai 2011

tik tak tik tak ... ya da frekansini sikiim

Cok sasirtici olmadi bu duyduklarim ama birazdan yazacaklarimi bir erkedigin agzindan bire bir duymak beni kisiligimden cikardi. Konumuz cocuklar, beraberlik, kadinlar ve erkekler ve kadinlarin yasi. Sizi yormadan hemen diyaloga geciyorum bacilarim.

BEN: haftasonun nasil gecti, neler yaptin, annene gittin mi?

O: evet dün annemdeydim, pasta ve cicek aldim anneme, güzel gecti. Ablamin cocuklari da varlar di. Ufakliklari parka götürdüm, oynadik.

BEN: ah ne hos, cocuklar la oynamak cok zevkli, insan genclesiyor sanki

O: evet ama cok yordular beni, cok az gördügüm icin onlari isteklerine karsi hayir diyemiyorum. Bir tur daha, iki sefer daha derken 3 saat park ta kaldik ve öyle yorgunum ki bugün.

BEN: ee olacak o kadar, cocuklar da yorucu tamam ama senin kondisyonun la da alakali olabilir yorgunlugun

O: düsündüm de ben cocuk istemiyorum. Düsün bi, bu yasa kadar s... dogrultusun da gitmissin, istedigin zaman yatip, istedigin zaman kalkmissin, istedigin gibi harcamissin zamanini ve birden bi velet cikiyor senin bütün vaktini, enerjini, parani aliyor elinden.

BEN: ama insanin kendi cocugu oldugu zaman onunla zaman gecirmek ve ilgilenmekten zevk alir. Elamelin pici olmayacak ki senin cocugun! Hem zaten eger baba olacak olursan eminim ki ilk bi kac sene kadin evde kalacak, isinden ödün verecek. Sen ise aksamlari ve hafta sonlari cocukla alakadar olacaksin. Hem o kadar zor degildir. Belli yasa eristikten sonra hersey kolaylasir.

O: Tamam ama ben 34 yasindayim mesela, ee cocuk sahibi olana kadar belki 40 olacagim. Düsün, bir kadinla tanisip ona asik olup, beraber yasayip, evlenip cocuk isteyene kadar bi 4 sene gececek. Benim tanistigim kadinalr genelde 30 veya üzeri oluyorlar. Onlarla biyerlere varana kadar kadin belki 40 olacak. 40indan sonra da kadin icin de zor...

BEN: eeee

O: Eee si, gecenler de bi kadinla tanistim. Iyi anlastik, evlenebilecegim bi tip (bu evlenebilinecek kadinlar hakkin da ki zehirimi kismetse baska bi bahara birakiyorum!) ama kadin 35 yasinda. Ben onunla evlenme noktasina gelene kadar kadin 40 olacak.

BEN: eeeeeee bi cok kadin 40 yasinda anne oluyor. ne var bunda ?

O: ama iste, belki de haksizlik ettim kadina. Beraber olduk tabii ve ben bu cocuk isini düsündükten sonra vazgectim.

IC SESIM: öküzsünüz hepiniz. hepinizin a... koyim

ASIL SESIM: peki ne dedin kadini terk ederken ?

O: ya tabii kadini üzmek kirmak da istemedim, ben de "FREKANSIMIZ UYMUYOR" dedim.

BEN: ama kadinla iyi anlasmistiniz hani? Sence kadin bunu yuttumu?

O: bilmiyorum, ondan beri hic aramadi ve öylesine aradim gecenler de ve cevap vermiyor.

BEN: sasirdin mi peki cevap vermeyisine?

O: yooo, umrum da degil...

IC SESIM: agzina siciim senin

--------------------------------------------------------------------------------------------

evet güzel bacilarim, ne ögrendik peki biz bu yukarda ki altin degerinde olan diyalogdan...

1. hemen birini bulun, 30 olmadan evlenin, bir biri ardina sallayin cocuklari diycem

yalan söyledim :))

saka saka...

1. Pabuc birakmayalim bu ve bu gibi öküzlere

2. Her kadin gec yasta da anne olabilir, strese girmeyelim, yoga ya devam. Tabii ki 40 yaslarin da dogum daha kritik kadin icin fakat iyi giden bir sürü örnek var

3. Ve insanin yaninda böyle bi öküz olmadiktan sonra hersey icin umut var

4. Vermeyelim diycem nikahi basmadan ama olmuyor biliyoruuuum, biz de insaniz, bizim de libidomuz var allah allah yaaa

5. En azindan sadece belli bir yasi gecmeden evlenmek icin kasmayalim...

6. Evli ve cocuklu olmak zaten ulasilmasi gereken son nokta DEGIL ! (buradan Demek Akalin'i o siktiriboktan sarkisi icin kutluyorum. O kadin neden sarki söylüyor ki anlamis degilim!)

7. Adamin öküzlük derecesini ögrenin !

8. Bunun icin bir takim testler yapabilirsiniz, ben hep yaparim. Test sonuclarimin iyi oldugu söylenemez emme insan kendini testi yaptiktan sonra daha iyi hissediyo... aptal durumuna düsmüyo en azindan.

unutmadan...
yukarida adi gecen kisi akademisyen, modern gecinen, disardan gayet hos ve ici bir hayli bos ve celiskili biri(ymis) bugün anladim. Aninda sildim...

Evet bacilarim. Bugün pazartesi ve canim sikkin... ve disari da 25° günesli bir gün... ve ben ofiste, bikkin ve isteksiz...

daha ic acici seyler yazmak umuduyla

Freitag, 15. April 2011

öyle cok sey oldu ki ----ya da---- yok be bi bok oldugu yok

TATIL------------------------------------------------------------ bi tatil yaptim üzerinden 3 hafta gecti neredeyse nesini anlatsam bilemedim. iste öyle günes, kumsal, kitap, dergi, özlem ciplak yasli vücutlar, uygunsuz ciftler, ve onlarin picleri sonra Heike ve Achim, Jauch, Gabi ve o dillere destan mimikleri sonra efenime söyliyim, dengesiz bronzlasmalar, yerli yersiz günes yaniklari aaaaaaaa unutmadan "tàk tàk tàk" ki onlar kendilerini biliyorlar evrenin hain oyunlari ve bu tatile damgasini vuran en salak davranis ise "all inclusive" alip "pehriz" yapmak... "bu ne all inclusive, beune pehriz, bu ne lahani tursusu" dediginizi duyar gibi oldum sanki unutmadan tatile damgasini vuran terim ise "permatüre menapoz" oldu!! TATIL Sonrasi ilk hafta------------------------------------------------------------ is basi yapmanin verdigi dayanilmaz agirlik ikinci günden bindi üzerime yapacak bisey yok tu, calistim, cok calistim, aferin aldim... galiba yakinda bi maas artisi beklenebilir TATIL Sonrasi ikinci hafta------------------------------------------------------------ hatirlamiyorum, sanirim calistim TATIL Sonrasi ücüncü (yani bu) hafta -------------------------------------------------- bu konu hakkinda özel bi yazi tasarliyorum tek basina ayakta durabilecek bi yazi olacak cünkü icinde "somon baligi, gazete muhabiri, champagne, is arkadasim ve eski sevgilisi, yeni sevgilisi, taksi soförünün atmak istedigi kazik, ertesi günün hangover'i" gecen yazi aksama blogda olacak. ilgililere duyurulur simdi biraz gidip bankaci durusumla bi kac kisiyi üzeyim bari.

Montag, 21. Februar 2011

ic sesim

heyecanla baslayan günler var di bir zamanlar.
sabah uyanirken, dusa girerken, ne giysem diye gardrobu alt üst ederken, makyajin son retüslerini yaparken anlamsiz, sacma ama mutlu eden bir heyecan.

sanki o günmüs gibi, o önemli gün, o ilerde sIk sIk hatirlanacagini sandigin, herseyin degisecegi, hayatin o bir tek önemli günü, o degisimin günü, o her siktiriboktan sacmaliga (adina zamaninda sevgili iliskisi dedigin) sünger cekecek, gercek esas ve kalici olana temiz bir sayfa acacak, O GÜN sanki o günmüs gibi.

öyle sürer gecer di O GÜN. is yerinde, ya da okulda, her ne yapiyorsan artik sokakta, markette, sinemada o tatli heyecanin kelebeksi hafifligin de gecer gider di o gün de. hafifligin verdigi aurayla cekerken güzellikleri ve günün sürprizlerini üzerine, unuturdun o günden olan beklentini... öylesine yasardin ani.

o gün güzel gecer di. genctin, tazeydin. sabah uyandigin da bile güzeldin. öyle takip üzerine en eski kotunu ve yikanmaktan incelmis t-shirtini Cannes film festivaline giderdin belki de düsünmeden. kara listen bu kadar kabarmamis ve umutlarinin stocku bu kadar bosalmamis ti o günler de.

pembe renk ya da cicili bicili seyler sana yaslandigini hatirlatmazdi o zamanlar. herseye acik, hekese bir sans verebilecek kadar yeniydin hayatta. gülümseyebiliyor dun bi cocuga, dilini cikarabiliyordun. bir erkegin bakislari seni rahatsiz etmiyor, aksine seni sevindirebiliyor du tramvay da. gözlerin bakiyor du, görmek, görülmek icin.

hayatta yoktun, var olmak icin cabaliyordun.

simdi varsin, kaybolmak icin ugrasiyorsun ey SEN.


Sonntag, 13. Februar 2011

Kader di bu belki de - ya da - bos bardaklar

seneler sonra dün aksam tekrar gittim oraya.
orasi ki 5 yil boyunca 4 aksami gece, geceyi sabah ettigim.

bardaklar var di tezgahlarda
dolu, bos, kirli bardaklar

icgüdüsel olarak boslari toplamak,
birilerinin siparis vermek istedigini fark ettigim de "ne alirdiniz" demek,
1 metrekarelik kücük mutfagim da ki kirlileri yikamak, sarap bardaklarini parlatmak
geldi icimden

icim doluydu o yillarin agirligiyla.
icime icki doldurdum.
icim sarhos oldukca,
disim dans etti.

dün aksam görmeyi arzuladigim kisi o yillardan kalma biriydi
bir geceydi sadece benim eglendigim o yerde
25inci dogum günüm dü
25 kisi davetliydi
24ü gelmis
geri kalan 1ini bekler olmus tu gözüm
sonra gelmisti o hic 1lesemedigim kisi
sonra gece olmustu
o 1 kisi gitmis ti
bense bir sifirdim
1 - 0 maglub!

dün aksam beklenen degil beklenmedik biri cikageldi gecmisten.
8 sene sonra karsimda duruyordu.
sasirdim!
sasirdi!
elimi uzatmak bile aklima gelmedi, garip oldu.
biraz kilo almis, göz altlari hafiften kirismis, kivircik saclari kesilmis, gözlüklerinin yerini lensleri almisti.
sasirdim.
sasirdi.

iyi görünüyormusum hala, hic degismemisim, yaslanmamisim, aksine daha... bilmem ne...

benim tecrübesiz, kendime küs, gelecegimden endiseli, dünyaya karsi durdugum, herseyin ne kadar boktan oldugu zamanima denk gelmisti.
yazik ona. cok eziyet etmistim.

konustu.
konustum.
cok sordu, az anlattim, cok ictim, cok sarhos oldum.
dans ettik.

tuhaf! benim aklimda kalanlar la onun hafizasina yer etmis olaylar ne kadar farklilar di. o detaylari sever di. surda sunu demistin, burada masadan kalkip gitmistin, tavlada yenilince elimi isirmistin, su aksam bize su yemegi yapmistin... tenin hala o kadar ipeksi mi...

ona bir kitap vermisim ayrilirken, hem de kötü niyetle ve verirken "bak bu kitapta ki ana karaktersin sen, sen hastasin, oku ve gör kendini" demisim...
unutmusum, hatirlayamadim.
ne ayip etmisim.
hak etmistir, kim bilir!

tuhaf! yasandiktan sonra kötü olanlari hafizadan silme gibi bir self-cleaning-fonksiyonu var ise beynin, benim beynim bu konuda kendini asmis. iyiler kalmis hep anilarim da. kizmak seneler sonra, sacma! o anlattikca zaman zaman hatirladim bazi seyleri. kizamadim, ne kendime, ne ona.

biz cocukken birlikte olup küs ayrilmistik, ve büyümüs halimizle barismak icin tekrar karsilasmistik.
Kader di bu belki de.

ve biz cocukken basarmadigimiz birseyi basardik.

dost olduk.

Samstag, 5. Februar 2011

anliklar

..........................................................

bir yerde duruyor öyle ask
bana bakiyor ben görmeden
ne o bana geliyor
ne ben onu görüyorum

bir yerinde duruyor ask hayatin
ne o beni buluyor
ne ben onu ariyorum

bir yerinden kaniyor ask
bir yerimden kaniyorum
bir yerim cok aciyor
bir yerim uyusuk

Donnerstag, 3. Februar 2011

eger bu is olursa

eger bu is olursa kisa zamanda köseyi döndüm demek
eger bu is olursa ve o malum köseyi dönersem albümümü cikarmaya param olacak demek
eger bu is olursa ve param olursa ve albümüm cikarsa rüyam gercek olacak demek
eger bu is olursa 5 sene sonra tasiniyorum demek
eger bu is olursa ve tasinirsam iste bu Istanbul demek
eger bu is olursa ve Istanbul olursa iste bu ne demek

bilmiyorum


noooooooooolur olsun bu is

enerji enerji enerji yollayin bana

Dienstag, 1. Februar 2011

özel-lesme!

özel oldugunu sanan insanlardan SIKILDIM özel-olmama özelligi daha sempatik gelmeye basladi
pardonsiz de özel degilmisiniz tamam hadi gelin bir kahve icelimbasit islerle ugrasalimkahvenin yanina zincirleme sigara icelimkonusmasak ta olurben benimsen de senözel olmayalimne olur
sade icerim kahvemidüz kahveo da özel olmasin bi zahmetsöyle en basit kupadadesensiz mesensiz
beyaz icine siyahne zor ne yorucu olsun bakislarinizkafam kaldirmiyo da
janjanli janjanli kendinizin bile anlamadiginiz cümleler kurmayin ne olur
peynir ekmek gibi olsun bulusmamiz
peynir ekmek gibi bir hayatbasit ama lezzetli
domatezi cok severimsöyle sirinimsi olacakdaha si varmi de bana
peynir ekmek domatezhatta sarkisi bile var bu üclününnar gibi domatezle beyaz peynirbir parca ekmekle beraber getir falan diyecocuklugumun sarkisisiz de söylermiydiniz bu sarkiyi cocukken
özel olmayalim ne oluren basitinden olsun hayaten lezzetlisindenbeyaz carsaflar gibi berrak olsun hersey
cok bir sey istemiyorum biliyormusunuzsiyah bir cift ayakkabimiki pantolon degistirerek giydigimbir iki bluzümiki tabagim, belki bir ücüncüsübir iki ayni setten olmayan catalim kasigimkeskin bir bicakkeskin bir bakisbakislar nasil keskin olurlar kibakarken kesen biriyle hic tanismadim benkeserken bakan cok gördüm amaben meselabakmadan kesemiyorum sebzeyicok imrenmisimdir iyi ascilarabakmadan tak tak tak tik tik tikkeserlerhepsi ayni boydadir parcalarinneyseben iyiyim
siz nasilsinizaman özelinizi anlatmayin banaözel de olmayindaha önce demistim galiba...

Donnerstag, 27. Januar 2011

cebimden cikanlar, cebimde kalanlar

sira sira baktim her isme silmeden önce
ilk nerede tanimistim onlari
kim di onlar
neden girmislerdi hayatima
telefon listeme
gözüme
kulagima

sildim
bir cogunu sildim
telefonumda eni sonu 30 isim kaldi
sildim
rahatlarim


alis-veris

öyle biriyle tanistim ki
o hem satip, hem satin aliyor
hem verip, hem aliyor
öyle ilginc biri ki
hayran kaldim
nedir bu düz olmayan her yolun beni kendine cekisi

Dienstag, 25. Januar 2011

spor güzel sey

orasi garip bir yer
günümüz dünyasinda kadinin ve erkegin emansipasyon sacmaligindan uzak yani sadece kadin ve erkek olabildigi nadir yer
evet sevgili okuyucu, orasi bir spor stüdyosu

***statünün, giyim kusamin, bilginin, birikimin, egitimin ve kültürün anlamini yitirdigi ve salt gücün, kuvvetin, kaslarin ve dayanikliligin gecerli oldugu yer.

spor stüdyosu

evime ve ofisime en yakin spor stüdyosu oraydi, fiyatlar makul, donanim yeni, gicir gicir...

kaydimi yaptirmistim ve gittigim ilk haftalar tatil günlerine denk geldigi icin pek dolu degildi...

ocagin ikinci haftasindan itibaren daha sik gitmeye basladim, hersey Lormaldi

taaaa ki dün aksam ki gidisime kadar!

iceri bir girdim, aman tanrim, öyle kalabalik öyle kalabalik ki... her aletin basinda hem biri var hem de bir baska kisi alet yaninda sira bekliyor...

agirlik egsersizleriyle baslayayim bari dedim.

aaa bunu da anlatmadan gecemiycem, ilk deneme günümde PÖRSINIL TREYNIRim bana kadinlar mi yoksa karisik bölümde mi spor yapmak istedigimi sordu... ortaya karisik aliyim dedim... karisik iyidir, insan bakar, görür, gaza gelir baabinda. yalniz antreman yaptigim ilk gün ise seceneklerden eledigim su KADINLAR kogusuna bir göz atmak icin girdigim de, kadinlar icin düsünülmüs agirliklarin renginin pembe ve agirliklarin 15 kiloyu gecmedigini anladim... dogru kararmis verdigim, kim ugrasir öyle 3le 5le...
amacim belliydi, ben kas yapacaktim, idolüm Madonna'ydi...

neyse dün aksam KARISIK agirlik bölümüne girdim ki ne gireyim... sanki dersin Michelangelo'nun duvar boyamalarindan atlayip gelmisler, edeleli vücutlariyla... hepsi 50ser 70er 100er kilo agirliklari kaldiriyor, itiyor, kakiyor... ezik halimle elimde ki spor planima bir göz attim... 20 - 25 kilo agirlikla calismam gerekmis... onu ancak kaldirirmisim... tamam iyi de agirliklari ucuna takacagim kazik zaten 15 kilo cekiyor... bos bir kazik buldum, ucunda son antreman yapmis Adonis'in 50likleri takili...
haydaaaaaaaaaaaa...
yanimda kollari benim baldirim kalinliginda (ki sorun bölgem baldirlarim) duran erkeke bana yardimci olabilirmi diye sordum.....

iste yazimin en basinda demek istedigim sey tam buydu!
.
Erkek gelir edeleli vücuduyla, zayif ve gücsüz kadina yardim eder... O an yine yazimin basinda yazdigim bütün o uyduruboktan özellikler*** önemsizdir... O erkektir, daha güclüdür... Kadin bedenen zayifir ve yardim almaktan baska caresi yoktur... Dünya o an olmasi gerektigi gibidir... Hersey yolundadir...
.
Evet 25 kilo agirligi 15serden bir dakika arayla 3er set kaldirdiktan sonra baska bir aletin basina gittim. Orada sira beklemem gerekiyordu önümde ki solaryum yanigi aptalin isini bitirmesi icin... Kendince bana gentlemenlik yapacak ÖKÜZ. Egzersizi bitti, kalkti, kalkarken bana agirlik anahtarini kaca takmasini istedigimi sordu tam söyle...

"kaca takayim 10mu 15mi?"
planima baktim "25" yaziyordu
"40a tak!"

onu sasirtmak, gicik etmek, kafasina sicmak istedim. Öyle havali, öyle kendini begenmis, erkek olmayi kadin olmaktan öyle daha iyi bisey olarak bellemiski... sanki dogmadan annesinden kendini erkek cinsiyetli ismarlamis... APTAL!

"bu sana agir olmazmi?" ---gicik asagilayici bir gülüsle beraber

"olmaz!"

"ben 40 ile isinma hareketi yapiyorum" ---yine asalayici bir gülüs

"tebrikler"

"anlamadim"

"belli olmuyor :-P " gicik bir gülüs de benden ÖKÜZe gittikten sonra egzersize basladim
.
fekaaaaaaaat öküz arkasini dönüp uzaklasirken anahtari 40tan 30a indirdim :) havlumu da agirligin göründügü yerin üzerine attim... Öküz biraz ileride bir alete gecti... arkasini dönüp beni test ediyor 40 kiloyu cekebiliyormuyum diye... ben ise biraz tiyatroyla cok zorlaniyormus gibi yaparak ve arada öküze bakarak yapiyorum egsersizimi...

öküz yutmustu oyunumu kiiiiiii

karsimda bana dönük olarak antreman yapan Seker Seyin bana bakip gülümsemesini sakladigini fark ettim... beni görmüstü. YAKALANMISTIM :) agirlik anahtarinin yerini degistirdigime dair bir sahidim vardi!!!!

arada Seker Seyle bakisip gülüserek bitirdim egzersizi...

dinlenme bölümünde yanima geldi seker sey...

"ne yaptigini gördüm"

"biliyorum"

"neden yaptin bu oyunu?"

"öküz o ondan yaptim"

"sizi izledim"

biliyorum

"iyi yaptin"

"biliyorum"
.
.
bu aksam yine stüdyoya gidecegim
bakalim ne gibi haylazliklar beni bekliyor :)

spor güzel sey, hep demisimdir!


Samstag, 22. Januar 2011

parantez

bir zaman dilimi olsa, zamana ait olmayan
gizlilikleri, yasanmamasi gereken yasanmisliklari oraya sIkIstIrabilsem
zamanimdan bir parantezle ayirabilecegim genis bir zaman
parantezin icerigi zamanimdan büyük olurdu sanirim


Freitag, 21. Januar 2011

eger öyleyse

günlerden herseyi birakip kacmak istedigim bir gün...
birine yazdim, umutsuzca yazdim
umutsuzlugum dogurdu simdi ki umudumu
neler olacak bilemiyorum
fakat olacak biseyler
hissediyorum

belki bir gün aradan gecen zamanin bana göstereceklerini gördükten, sevdikten sonra bu yazimi düsünüp gülümseyecegim

ve

biliyordum
o gün tam olarak neler olacagini bilmiyorumdum
ama biliyordum diyecegim

ya sabir!

Mittwoch, 19. Januar 2011

Özgürmüyüz gercekten

belli özgürlüklere sahip olabilmek icin para gerek, tatil yapmak, sevdigin bir kiyafet almak vs vs.

bi de o parayi kazanirken vazgecilen özgürlük var... yani birini alirken, digerinden vazgecmek. biri digerini götürüyor yine... hangisinden ne kadar kaliyor...

istemeye istemeye ögle yemegine cikmalar sikici meslektaslarinla... kisisel fikirerini her daim icinde tasimak, icinde kalan ve risk almamak icin söyleyemedigin cümlelerin oturmasi migdeye...

ögle paydosun da bile is konusmak.

ya da isyerinde ki budalalara özel hayatlari hakkinda sorabildigin sorularin sene icinde ki tatil planlarindan ibaret olmasi.

her gün icine girdigin takim elbisen, cazibeli görünmemek icin her gün bagladigin saclarin. saclarin bile ÖZGÜRCE dansedemiyor bankaciysan.

her gün selam veriyor insan koridorda karsilastigin insanlara

günaydinlar-----

tünaydinlar-----

iyi mesailer-----

iyi aksamlar----

iyi hafta sonlari-

iyi tatiller------

-iyi-

-iyi-



her sey bu kadar iyi mi gercekten?



iyi degil!

----------------------------



suracikta soyunsam ne olur acaba

.

sira sira dayatip onlar hakkinda asil düsüncelerimi ve basarak ISTIFAmi patrona...

.

hatta ISTIFRA etsem gitmeden masasina

.

siktir olup gitsem hemen simdi suracikta

.

eve gidip bir BAVULa doldursam en kiymetlilerimi

.

kotumu tisörtümü giysem

.

bir bilet alsam TEK YÖN

.

tek tek kurtulsam agirliklardan

.

adim adim özgürlüge

.

.

.



iki lokma bir dösek degilmi sanki ihtiyac olunan...

.

bir rapor yazmam gerek simdi, sonra da patrona kakalamak duymak istediklerini...

.

sigara molalari da olmasa

cekilmez olurdu hayat!

Montag, 17. Januar 2011

yaslanma belirtileri

durgun bir haftasonu planlarim bir anda bozuldu. tam evim temiz, camasirim bitti, cayimi da demledim, sigaram paket paket ve artik hazirim derken... evet o malum kisi kendini bil(ir)mez aradi. iptal olmus usher konseri, hadi gel takil dedi, bilmem ki dedim, bir iki kadeh dedi. tamam dedim. giyindim kusandim, sonra spor ciktik dedi. cikardim 10cm liklerimi, giydim conversimi. sadece bir iki olacakti ki... olmadi, olamadi, bir iki de kalamadi.

ilk defa gidiyordum, heyecanliydim... erkegin erkegi, kadinin kadini yalayip yuttugu o yeri hic duymamistim daha önce. okumus, duymus, izlemis ve onlari kafam coktan tolere etmisti... peki neydi o bön bön bakislar... dans edilen yere indik, inerken gözüme takilan kadinliktan uzak kadinlar ve adamlardan hoslanan cok hos adamlar... vah vah, bir iki lokumu da kapan yine adamlar. iniverdik, sigara dumani, ortama bir esrar katan suni duman, farkli parfum kokulari birbirine karismis. müzik güzel.

gözler üzerimizde, gözlerim üzerinde

icimden bir ses bakma diyordu fakat alamiyordum kendimi incelerken kadin dilini yine bir kadinin agzinda. anladim ki hic bir önyargim olmamasina ragmen inceliyordum etrafimda ki homosexuelleri...

dans mans, elma-martini derken bir dans kurdu uyanmisti icimizde ve attik kendimizi baska bir clube... önce club dolu dedi kapida isini cok ciddiye alan bir kapici, bu ara kapici lafina cok gücenirler securityler... herneyse tam umudu kestik, küfürleri siraladik gidiyorduk ki gecelerin adami cikti köseden ve cok dolu clube girdik suratimiz da 'hani cok doluydu... yedinmiiiiiii' ifademizle...

sabahin körüydü eve geldigimde
ve artik genc degildim
bütün pazar + pazari pazartesine baglayan gece ufak su, yemek ve cis molalariyla uyanip, ihtiyaclarimi görüp yine uyudum

ha bir de...
22 ne güzel bir yasmis
bir ingiliz ne kadar güzel almanca konusabilirmis
ademoglu ne kadar uzun boylu olabilirmis ve 169luk kizcagizi zip zip ziplatirmis boyuna yetismek icin
sigara hala en sosyallestiren maddeymis
eve servis pizzacilar pazar günleri icin uydurulmus en top isletmeymis

ve

veda kendi kafasina göre hareket edermis, sen vedani etsen bile o yine istedigi zaman gelirmis (bu son cümlede kendini bilir kisiye)